30 Ocak, 2010

Korkaklar..!

Korkaklarda var,

İçinden geçen iki çift lafı bir arada getiremeyecek yada içinden iki çift laf geçmeyecek kadar içsiz

29 Ocak, 2010

Karlı kış, karlı yaş

Bembeyaz bir istanbulda girdim yeni yaşıma bu yıl.

Kış güzel ve güçlüyse, yıl da güzel oluru hissederek sevdim bu yıl doğum günümü.
Çok insan vardı, hiç tahmin bile etmediklerim...! bir sür üşey söylendi, suskunluklarda bir sürü şey söyledi.

Proje çizmekten bunalmış ruhum, ertelenen teslime isyankar aylaklığa gitti... Ertesi günün yorucu yıkımını göze alarak.

Çok güzeldi, anlatılabilecek güzelliklerinin ynaı sıra, anlatılmayacak kadar çoklarla da güzeldi.

Şanslı bir çocuğum, ya da bunu hakediyorum.

24 Ocak, 2010

Uyku

Uykunun yeni hali;

Az az, parça parça ve müzikli : Yiruma ( Bebeko'nun albümünden)

23 Ocak, 2010

Bu gece...

Gökyüzüne uydum!

İki

İki çift lafım var söyleyecek, ama iki yudum daha tutacağım içimde.

Sonra iki lokmada yutturacağım.

İkilikten bir olmaz.

17 Ocak, 2010

Unuttumuştum ki...

Ne yazacağımı tam unutmuştum ki birden sağ bileğimdeki bandajı gördüm yine, aklıma geldi.

Bel ve Boyun ağrısı gitmediler hala, birde arkadaşları geldi onları görmeye; bilekteki sızımsı incinme.

Bitecek ama az kaldı, inşallah yetişecek.

16 Ocak, 2010

Düğün...!

Düşümde düğün gördüm, kimindi bilmiyorum.
Benim düğünümün olacağı yer değildi ama orası.


Ben burada yapacağım düğünümü;
Rüstem Paşa Kervansarayı, Edirne'de.
06-07'Ocak'10


Geçen hafta Edirnede'ydim. Şöyle yamışım 2010 ajandamın ilk sayfalarına;
" Ne çok dolaştım sokaklarında... Evler aldım kendime, aşık oldum bu kente."

Ve not defterimede şunları;
"Edirne... Edirne'de ilk gece... Aşık oluyorum bu kente. Bu kentte gezerken kaybolabilirim, bulabilrim kendimi.
.......

Nasıl aydınlanacak bu güneş? Boğuluyorum...
Kime koşsam? Kime anlatsam, kime sussam?

Gün aydınlansa da boğuluyorum....
Üzülüyorum..."

Ve koşup anlattıklarım, Galatasaray'ın arka sokaklarındaydı bir sonraki gece. Susamadım, susmam gerekenlerden değildi onlar.

Kutluyorum:)


Trt Çocuk Kanalını program isimlerinden ötürü kutluyorum :)
Oktan ve Boktan'dan bile yaratıcı ikilemeler var; Öcük ve Böcük :)
Sevdim. İyi geldi.

Bir misafir daha...

Bir misafir daha var bu sabah, Bel ağrısı...

iki gündür tükettiğim sıvının haddi hesabı yok; su, karanfilli ıhlamur, kuşburnu - bamya çiçeği, melisa - papatya, zencefili tarçınlı süt gibi şeyler.

Tek yudum kahve içmedim, siyah çayda. Aferin bana.

Lakin sandalyenin üstünde ayak sallamak ve kalvye - mouse kullanmaktan öte harekette etmedin. Yuf bana.

Sevgili Boyun ağrısı, biliyorum ilgiyi seviyorsun lakin beni geriyorsun. Lütfen topla pılını pırtını git, ben sana iyi bir ev sahibi olmak istemiyorum. Arkadaşım Bel Ağrısını da götür giderken. O'nu da kendin gibi alıştırma. Ağrı olma halinden kurtulup gezip dolansın ruhu, henüz senin kadar alışmamışken ağrıda vücur bulmaya.

Kusura bakmayın, ama kainatta aprı haliyle var olmak zorunda değilsiniz. Eğer tercihleriniz benide mutlu edecek şekilde vücut bulursanız ve o zaman karşılaşırsak seve seve misafir ederim sizi, istediğiniz kadar kalırsınız. Güzel baharat kokuları olun mesela hı?

Bitti.

15 Ocak, 2010

Ağrı

Boynumda ağrıyla uyanacağıma, Ağrı'da uyansaydım ya bu sabah...

14 Ocak, 2010

Pabuç ve Kipat Şımarıklığı!

Belediyeye gittim. Güzel gelişmeler var. Meğersem Beşiktaş Belediyesi'nin dördüncü katında özel projeler odasındaki toplantılarımız bitmemişmiş :) Meclisi kapattık, şimdi özel kentsel projelerdeyiz. Birde Faruk Göksu. Tanışmayı diliyorum, aradım ulaşamadım. Ama olsun.


Bir mesleki hayal daha var aslında dün geceden kalma, o çok önemli, çok yakın. Olursa, upuzun olacak zaten burada.


Sonra Pabuç aldım kendime. Böyle bişey değil, ama çok güsel. Bir gün bunlardanda alacağım:)
Sonra biraz daha, biraz daha şımardım ve kipat aldım. Onlarcasının üzerinde dolandı elim. Muz seslerini deli gibi okumak istediğim halde her zamanki gibi yaptım. Şu aralar çok popüler ve herkesin elinde diye vazgeçtim. Tıpkı Aşk'ta yaptığım gibi. Kimbilir belki ikisini birlikte alırım bir gün.
Bu kış yolculuklarda 'Lavinya' ile olacağım.
Ve bir şey daha, enerjisine, sohbetine, varlığına şımardığım biri daha; Gülden'le yaklaşık 5 dakika içinde buluştuk, plansız programsız:) Güzelce yemek, yemek üstü sohbetin yanına birde beşiktaş - kadıköy vapuru. Martılar söylemediler ama, kıskandılar bizi. Varsın kıskansınlar, ben alırım gönüllerini.
Aşk kokan kışlardan bu kış... Saçlarımı kestirdim dün. Üşenmedim Mahmut'a gittim.
Bu ay sonunu görecekmiyim merak ediyorum, pafta mafta teslimede birsürü çıktı alınacak tabi. Yolculuk planlarıda var. Olsun, olmadı Aplam var:)

3 Güne 2 Deniz!

Biri, bi zamanlardan beri - ki o zamanı denizde kıyı sahibi bilmeke şimdi - bulanıpta başka denizim balığından, uzak kalıp gidemediğimdi. Çok özlediğim bi o kadarda çaresiz hissettiğim.

Tavuk göğsü ve gece kalmasıydı ilk masalımız, gerçekleşen hikayemizse poğaça-simit ve sabah kahvaltısı oldu... Güzel bir pencere önünde vedalaştık gün ortasında. Mektubumu verdim. Vermeye gücü m olsun diye gittim, belkide gitmeye gücüm olsun diye yazmıştım.

Kıyılarını seviyormuşum gerçektende! Sadece bilmiyormuşum sevilebilir olduğunu, seviyormuşum, çok.

Hem, bazı mevsimler daha çok yakışır küçük kırmızı deniz yıldızları kıyılara. Sanırım o mevsimler geliyor:)


Birde derya denizi'min yanındaydım dün akşam üstü. Herzamanki yerde, her zamanki gibi ben geç kaldım:)
Çok güzel konuştuk yine, dinlemeyi, dinlenmeyi seviyorum her defasında. Güzel niyetler söylesi gelecekten yana. Güzel niyetler tuttuk birlikte.

Korkunç baş ağrımla ama huzur dolu döndüm. Boynumdaki ağrıya bile kızmadan.
Bu sabahta gün ağarmadan açıldı gözüm, sabahın kör vaktinde.
Bu iyiye işarat:)

09 Ocak, 2010

Alışılmayanlar

Aradan geçen zaman ne kadar uzun olsa da,
Ve geçip giderken sizi çokça yorsa da,
Bazı şeylere alışılmıyor.

Ölümle gelene,
Sevgilinin gidişine,

Alışamıyorum ben.

Sevgilim, sevdiğim, sevenim Canım Babaannem,
Gittin, ama yine gel.
Hastalanma sakın,
Üzülme ayrı geçen zamanlara.
Hem ben de gelirim yanına.
Bilirsin, sırf sen varsın diye sonunda en uzak yoldan bile gelirim.

Son zamanlarda, daha mı çok içimi acıtıyor yaşların...
Kaçtım diye kızma, kalamadım sadece.
Güle git, güle güle kal, güle güle gel.

Ağlamadık mı yeterince?

05 Ocak, 2010

Sıkıntı


Çöktü içime...
Herbirimizin sınavı farklı farklı,
Ne güzel söyledin...
Geçse, bitse...
Derin bir nefes...
İki bir olmak zorunda değil, yarış yokki benim yolumda, yönüm sana dönsün...
Sadece aynada gördüğün kendi aksin, ben sanmak istediğin...
Öldürsen kendini, aksini de sileceksin.
Öldürsen kendini...

Hakikat..!

Herkes yanlış biliyor seni, diyor bana bakmaya henüz başlamış gözler...
Mideleri bulanıyor benle ilgili onlara fısıldayanlara...

Herkes yanlış biliyor beni...
Varsın bilsinler,

Hakikate ancak arayan varır!

Ben kendi hakikatimi aramaktayım, varsın çalışsın peşim sıra yalan makinaları...
Varsın ben olayım zehirli mantar yemeklerinin sofrası...

04 Ocak, 2010

Olmalı...

Bir anlamı,
Biliyorum.
- Ki varlar -

01 Ocak, 2010

Yeni Yılda...

Her birimiz farklı yerlerdeydik geçen yıl, ben sahte eğlencelerde...
Herbirimizi farklı vuran ortak acımız, hala taptazeydi.

"Kocaman yıldız kayması gördüm ben!" diye eve geldikten sonra, annemle şakalaşıp saatlerce, tıpkı pamuk çocukluğumda ki gibi şımarıp hafiften kendini sevdiren ve seven halimle örgü ördüm sonra.

Eskiden diye bi başladık, gülümseyerek andık ama çok içimiz acımadı çok özlediklerimizde bile... Eskiden ördüklerim, eskiden giydiklerim, eskiden severdim annanemi, gerçi dedemin varlığındandı, eskiden oynadığımız oyunlar, ortalık kızışınca bizim eve kaçtıklarım, Hümhüm'ün doğduğu gün- ne güzeldie bir sevdiğinin doğumunu hatırlamak-, dedemin inca halleri, ve dalin kokusu...

Bu eskiler, 4-12 yaşın eskileri... Başka türlüydü o günler, o günlerin başka bir kokusu...
Kimseler inanmaz buna, varsın inanmasınlari kendime olan inancımı bulduğum günlerdi o günler... Öyle hakimdim ki yaşama, her anın rengi,kokusu,milim milim hafızamda...
Bosna'da savaşı izlerdik, savaşın ardını. Ben bulurdum çözümü, ertesi sabah dünyayı değiştirmeye uyanmak için uyurdum... Çok az uyurdum, az ve parça parça. Severdim az uyumayı güç bulurdum. Sabahın kör karanlığında dünya uyanana kadar düş kurmaya uyanırdım, uyanıkken kurardım düşlerimi, bu yüzden belki hepsi gerçekti!

O yıllarda her yıl başında, ateşlenirdim hasta olurdum.
Bu yıl da, ateşli, ama hasta olmuyorum yaa!! diye direne direne, örgü örüp Pamuk Babannemle sohbet ederek geçti gece. Bu yılda heyecanlanmadım yıl değişiyor diye, tıpkı eskisi gibi, o günlerde de saçma gelirdi.

Bu sabah saatim çalmadan uyandım yine, gün henüz doğmadan dünya uyanmadan.
Eskisi gibi... O Eskiler ki...

Akşam Kokusu

Günün her saatinin farklı bir kokusu vardıe bana göre, mevsim mevsim değişen...

Yılın son günü, 2009-2010 güz yaryılının son dersinden çıkmış, hayattan keyif alır bi halde, tıklım tıkış ototbüslerle trafikte ezilmek yerine inip yürüdüm Çamlıca'dan eve... Meğer neler görecekmişim....

Önümde kararan hava, hafif sağa çevirince başımı turuncu bir gökyüzü, gümüşi bulutlar örtmüş üstünü...

Kocaman bir ışık yaladı bi an gökyüzünü, koyu maviden turuncuya doğru... O kadar uzundu ki peşi sıra kalan ışık seli, hemen gözden kayboluvermedi...

Yaz geceleri açık havada otururken, hamakta sallanırken yada yatarken kilimlerin üzerinde yıldız tutarız, yıldız kayması yakalamaya çalışırız, yanımdaki insanlar bir sürü yıldız kayması görürler de ben hiç yakalayamam.

Bu gün, kocaman bir yıldız kayması gördüm! yada kuyruklu yıldız ama kuyruğu upuzun... Yada göktaşı parçalanması ( ki bence bu)

Kocaman bir ışık hızlıca ilerleyerek ve ardında ışıktan kocaman bir kuyruk bırakarak geçti önce gökyüzünden, sonra parçalandı bir sürü küçük ışık olup, kayıp gittler atmosferde...

Meğer, olağanüstü doğa olayları için dağa bayıra gitmeye gerek yokmuş illa ki...

Babam dedi ki, yıldız kaydığında şeytanlardan birini öldürürlermiş, büyük bir şeytan öldürmüşler, besmele çekseydin.
E o zaman dedim, meteor yağmuru olduğu gecelerde şeytan katliamı mı var?