25 Eylül, 2009

En Zor Gün: Pazar..!



İki şehirli zamanlarda, en zor gündeyim demişim. En zor gün Pazar, çünkü pazar sokak demek.

Yeditepeli şehrin sokaklarının canımı acıttığı zamanlardı o zamanlar...

Şimdilerde canım acımıyor ikinci kentin sokaklarında, aşık bile oluyorum hatta, deli deli yürüyorum. Ama zaman zaman sarıp sarmalar hala birinci kentin sokakları, hele kışları...

Hey gidi be, kaç yıl? Nefessizlikten ölürüm sanırdım oysa... Aldığım nefesin tadı bi başka...
İki şehirli günlermiş, iki şehirli yıllar... bilmem ki şimdi kaç şehrim var....

21 Eylül, 2009

Özledim

Özledim...
Kızmaktan, öfkelenmekten ne neden oldu diye düşünmeten vaz geçtim bugün... Sadece özledim, oluğu gibi, içimden geçtiği gibi...

Sarılsın istedim, ben niyetleri düşünürken gel desin...

Duvarlarını, duvarlarının ardını özledim... Duvarlarının ardında görüpte anlatamadıklarımı, görüdğümü hissettiremediklerimi...

Gülüşüne değsin istedim yüzüm, bakışlarıma göz bebeklerinin ardındaki renkler çarpsın... Işıkta parlayan gözlerinde değilim, günün ikinci aflatun vaktinde, şafak vakti alaca karanlık göz bebeklerine biriken gölgelerdeyim...

Kuytularını özledim... Ortalığı sarıp sarmalayan neşelerinde, espirilerinde salınıp gitmek değil özlediğim... Kendini sakladığı, ama kuytuyu saklayamadığı derinlerini özledim...

Hiç olmamış olsa istedim... Hiç olmamış olsa bir sürü şey... Önce tanımış olsam, sabretmiş olsam....

Unutmuş olsam istedim....Unutmuş olsak...
O olsa, ben olsam... dedikodu yapsak gecede sabahı beklerken...

Çok istedim, özlememiş olmayı...

19 Eylül, 2009

...

Burayı özlüyorum. sadece bu.

17 Eylül, 2009

Makamımız keyf ola...

Öğleden öncesi Ozan'ın heyecanını paylaşarak geçti... Güne geç kalmışlık hissiyle başlasamda, sevgisinin gerçekliğini, samimiyetini hissettiğim insanlarla dolu olması günümün, bu fikirle güne başlamış olmaktan mıdır, güneşi sevdim bugün, bol bol yürüdüm, yürüttüm Ozan'ı da:)

Ozan sağolsun, güzel haberlerle başladık, dahası, darısı hepimizin başına;)

Öğleden sonrası daha bi farklı... Önce ufak bi ziyaret pek sevilen şirinsevere, sonra taksim...
İletişim kuramayıp yürümek sokaklarda tek başına, iyi geldi galiba...

Pek güzel 3 insanla oturduk sonra, nargile içtik açık havada, fotoğraflara baktık... Sohbet ettik, şarkılara eşlik ettik, şarkı istedik...

İnleyen nağmeleri söyledik... Hayaller kurdum, planlar yaptık kumkapıya...

Bıraksalar beni, yürürdüm bu gece sabaha dek... Yürüye yürüye Kumkapıyı bulurdum... Her kapıdaki hikayeyi okurdum...

Otobüsüde son anda durdurup binmişim iyi ki, günlerdir can sıkıcı olaylara tanık olduktan sonra, ayakta sıkışık gidip keyifle sohbet eden insanlara tanık olmak, yüzümdeki gülümsemeyi sabitledi bu gece...

Makamımız keyf ola... dilerim ki hep ola...

15 Eylül, 2009

can sıkıcı

Bu aralar sokağa çıktığım her gün, can sıkıcı birşeyler oluyor...

Hızla unutmaya çalışıyor beynim, biz ne yapıyoruz birbirimize? diye düşünmekten kaçıp...

Nasıl biyerde yaşıyoruz? Yaşadığımız yere yaptıklarımı geçtim, birbirimize ne yapıyoruz böyle?

14 Eylül, 2009

Katlanma bu dünyaya...

Anılar biriktikçe sisleniyor aşklarda
Yitiriliyor serüven duygusu ki o zaman
Şeytanımı koluma takıp gitmeliyim
Yeni bir cehennem kurmalıyım kendime
Hep kendini yineliyorken sesler kokular
Gittikçe birbirine benziyorken dünle bugün
Ölümsüz olmak kadar ürkünç birşey
Bu dünyaya alışmak duygusu
Sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak
Tanrılara ödül insanoğluna cezaysa
Kalbim bağışlanmayacak birşey yap
Katlanma kendine ve bu dünyaya



Ahmet Telli

Bugün...

sabah yağmuru... üsküdar-çengelköy, Türker, kahvaltı, sohbet, keyif, büyük bardakta çay, unutulamayanlar, iş-güç, hayat-mebat, türk kahvesi, fal-gerçek, güzel haberler, daha çok sohbet, 'yol'-'yürüme', serin hava, sıcak hava, minübüste engelli adama yer veren gence parlayan takıntılı kadın, söyleyecek sözü çok insanlar,cık cıklar, aferinler, yoran kent, kitap okumak istemek sakince, evde kalamamak.

11 Eylül, 2009

Sel...


Sel var... İstanbul'da sel felaketi!


Metropolün ortasında insanlar ölüyor selden... Suçlusu: Bütün istanbullular! imar plan değişiklikleri için belediyeye baskı yapıp rüşvet verenleri kastetti heralde büyükşehir belediye başkanımız, yerelyönetimlerin, mülki ve idari yönetimleri kastetti... Sokaktaki adam, vergisini veren yurttaş olamaz ya bütün istanbullu.!

Ve hatta sel felaketinden etkilenen bütün vatandaşlarımıza her türlü desteği sağlayacağız derken de, taksim meydanında devam eden ramazan eğlencelerini, konserleri kastetmiş değildir...
Bu kentin bir yerinde koca bir felaket var, insanlar öldü... Üretim atölyeleri, depolar, iş yerleri, evler, arabalar, yollar, insanlar çamur yığının altında... Çamur yığınının üstünde kalabilenlerin üstünde de hüzün, kaygı, acı var... Ve büyükşehir belediyesinin düzenlediği meydan konserleri, bütün gün oruç tutan din kardeşlerimiz eğlensin diye ramazan eğlenceleri...
Ha evet, eğlencelere gitmeyim sel alanlarında çalışanalr var bide. Onlar ne çamur selinin altında kaldılar, ne de selden sonra üzerlerini örten hüzün, kaygı, acı var. Onlar yağmacılar! Boş durmuyor, çalışıyorlar...
Yoksa onlar da mı Büyükşehir Belediyesinin bi hizmeti?
Nereye gidiyoruz? Korkuyorum...

09 Eylül, 2009

Rahat..!

Bebeko'yla buluştuk dün akşam üstü, öğleden sonra da Damlasukuşum'la konuşmuştuk...

Doya doya anlattık birbirimize, oktan boktan mevzuları konuştuk güldük...

Rahatladım... Yağan yağmuru sevdim gece serinlğinde, pabuçlarım ıslandı...

Sabah erken uyandım, dudağımla minik bi kabarcıkla:)
Niye çıktı o uçuk anlamadım, anlamamaktan yanayım...

Misket köfte yaptım öğlen...

Odamı toplamya başladım. Ara verdim sonra, domates çorbası yaptım ve biber dolması.

Seslerin yükseldiği oldu, pirelerin deve olduğu oldu. Aldırış etmedim, sakindim nefes aldım verdim yanlızca, devam ettim...

Balkonda çay içeceğim şimdi, cevizli tarçınlı revani yiyeceğim yanında...
Gece yağmur yağarsa sesini dinleyeceğim, kokusunu koklayacağım..Uyuyakalacağım bornozumla, dinlenmiş uyanacağım...

Yolum aydınlıkmış gibi ferah içim, zoru sevdiğimi hatırladım;)

Unutmadan, pazar kahvaltısına misafirim var, heyecanlıyım...

07 Eylül, 2009

Düş'ünce..!

Aynı hataya birden fazla kez düşmüşse kişi, bir sonrası için ne yapmalı?

Kim dost kim düşman, ne kadar anlaşılabilir ki? En azından unutmamak lazım alınan dersleri, ama bir hal bulunmalı nasıl davranılmalı?

Şimdi içimde çarpışan tüm hisler...

Böyle değildi oysa... 10 günün hesabını tüm yaşantıya yazmamalı belki... O kadar yoğun olsa da, tüm hayat gibi.

Güzel günlerde gelecek, güzel hislerde yağacak göz kapaklarımdan... Sadece biraz canım yanacak. Ya niyetlerim anlaşılır olacak, ya ben alışacağım niyetsizliğe.

Atılan bir kaç yanlış adımda kaybolan değerleri bulup çıkarıp yaşanır hale getirmekse niyet, aldırış etmeyeceğim laf arasında tüketme çabalarına... kiminle nasıl konuşulur öğreneceğim, zor olsa da.
Ya da susacağım belki, konuşur gibi yaparak. Bu vazgeçmek demek mi? Belkide sadece kendi dünyasına bırakıp dönmek...

Gidecek yerim, sığınacak düşüm kalmadı.. Düş'ten düşünce'ye koşan yok...
Biraz duracağım, sakin olmaya çalışacağım...
Derya deniz dosta gideceğim, deryasına kıyı olmaya...
Kıyıda deniz yıldızı olmaya...

His..!

Yorgunum...

Kırgın, kırılmış, kendi kanadını kendi kırmış... Kırmaktan da kırılmaktan da yorulmuş...

Tövbeler edip döndüğü yollara yeniden girmekten mutsuz, kendinden ümidini yitirmiş...

Aynı girdaplara sürüklenmekten pişman...

Değerlerine yeniden bakmak ister ama delicesine korkar halde...

yorgunluk, kırılmışlık, ümitsizlik, pişmanlık, korku.

birde yıllardır varmışta yeni karşılaşmışsın gibi bir dostunla, paylaşmaya nereden başlasan bilemediğin bir derya denize kıyı olmanın belirsizliği...