25 Şubat, 2013

Öyle Olur ki...

Öyle sabahlar olur ki havanın lezzeti aklını karıştırır; alışık olmadığın bir kekik kokusu, şubat ortasında kadifemsi bir yumuşaklık, sis ve nem bulutlarının ardından parlak bir güneş. Hepsi fazlasıyla yeni ve yabancı ama hissiyatı çocukluğundan kalma bir bahar sabahı... 

Öyle öğle vakitleri olur ki güneşin densizliği aradığın düzenin resmi olur; kekik kokusu taşan kadife yumuşaklığında bir esintiye pedal çevirip sahilde nefeslenmek, şubat sonunda denize girmek, öyküden çok hayal, masaldan çok gerçek...

Öyle akşamlar olur ki değişimleri ürpertir seni; bütün günün hissiyatını boyayan güneşin ani gidişi, tanışık olduğunu düşündüğün yabancı birinin sohbetinde buluvermen kendini, serin ile soğuk arasında kararsız havanın nefesine değişi... 

Öyle geceler olur ki bilemezsin; neyin ağırlığını taşıdığını bilemediğin gibi ağırlıkların taşıyıp geldiği değişim haberlerine de ne diyeceğini bilemezsin. Aklın durdursa da kendini, yüreğinden geçenleri kendin dahil kimseye diyemezsin. 

Öyle günler olur ki... 
Susmak istersin, susamak... Başka insanlara başka mevsimlerde anlatmak, başka sözlerle... Kimsenin görmediği, bilmediği, kendine dost edip özler gibi eski dostu özlediğin kendi gerçeğin... 

Gerçeğin olamayacak tanışıklıkları yaşamak çok da iyi değil galiba... Dünyan ne kadar küçük, kafan o kadar rahat... Ne kadar az ise değerlerin  ve bağlılıkların o kadar özgürsün! 

Bu iç sıkıntısının paylaşılır yanı yok, kime sussam can sıkıntısı sanacak... 

12 Şubat, 2013

Çabam

Kabuğumu değiştirmek değil, kabuğumu çatlatmak... Zirveye tırmanmak değil, yokuşu çıkmak için patika yol açmak...

Tedirginlikten biraz fazla, korkularım var hatta.. Gözüm kara değil ama cesaretim de yok değil. Niyetim var çabalamaya...