28 Mayıs, 2009

Dün..

Son finalme girdim, en korktuğuma. En güzel geçeni de o oldu aynı zamanda :)

Taksime yürüdüm, 6 kutu dondurma aldım, Şanlıurfa Çatom çadırına gittim. Dilek abla, Neslihan abla, Muhammet vardı. Mavi zeminde beyaz çiçekli bir çember beğendim, kocaman. Bunu alıyorum dedim alamassın dediler, biz sana onu hediye ederiz:) Neslihan abla bana o çemberi hediye edince Dilek abla kıskandı, o da eflatunlu bir poşi hediye etti.:)

Eski mahalleye gittim, otoparkın köşesinde yatan köpekcik yoktu, umuyorumki güneşten kaçmıştır sadece. Yufkacı amcaya gittim, kucak dolusu sohbettik yine, biriken faturaları ve yufka aldım, beşiktaşa gittim, sadece boş boş vakit geçirmek, Melikeyi beklemek için. İçimdeki pıtırcıklı heycanla bi kafeye oturdum, bu kat kapalı aşşağı alsak sizi dediler, Mert' i gördüm:)




Alkım'ın önündn 3 kere geçtim, kendimi üç kere caydırabildim. 4.de dayanamadım, kitap almak için bahaneler buldum kendime, ödül dedim. Bir eğitim öğretim dönemini kazasız belasız ve başında koyduğun hedefleri sağlayarak bitirdin. Hem %25 indirim de varmış. İndirim bahanesiyle bir değil iki kitap aldım, iki tane Aslı Erdoğan. Ne çok özlemişim...


Güzel bi salata yedim melikeyle sohbet ederken...

Beşiktaştan KAbataş'a yürüdük Melikeyle, KAdıköy vapuruna bindim. Yeni vapurlar çok güzelmiş. Deniz muhteşemdi, kıpır kıpır, masmavi, bembeyaz.... Güneş muhteşemdi, Galata kulesinin ardında göz kırpa kırpa gitmeye hazırlanırken; sapsarı, turuncu mu turuncu, sıpsıcak, yakın mı yakın, uzak mı uzak...



Kadıköy' e yaklaştıkça Özge doldu içim, Kadıköye en son Özge'yle gitmiştim, vapura en son o gün binmiştim. Özge'yi çok özledim dedim, yanımdaki kadın dönüp bana baktı, gülmsedim.

Şimdi,


Özlem, Özlem ve Başak'ı dinlyorum açık radyoda.

Mor Düşün! diyorlar...

27 Mayıs, 2009

Ben geceleri,



Ben geceleri süt içerim, sıcak.

Nescafe, kakao ve tarçın eklerim içine, Kakao, Tarçın ve Kahve sabah geç olsun diye dua ettiğim gecelerde bana arkadaş olsun diye.

öğrenci olmak

Bizim evde öğrenci olmak, kolaydır.
Olabileceğiniz tüm diğer her şeyden daha kolay.

16 Mayıs, 2009

Çıldırmanın eşiğinde durur gibi hissettim az önce kendimi, yaklaşık beş saniye önceydi. İki damla düştü, ikisi birden aynı hızla, aynı anda ayrı iki gözden. Düşmeselerdi, çıldırabilirdim, düştüler iyiki, yaşadığımı anladım.

İçimdekileri olduğu gibi yazacak akdar cesaretim var mı şu an? Şimdi konuşamassam kendimle, biliyorum, ebediyete kadar susarım.

Ben anlatırken tepki vermeden dinleyen ama dinlediğinden emin, dinlediklerini duyabildiğimden emin olabildiğim için belki, içime aynı tutar gibi yanında konuştukça içimde sıkıştığım, sıkıştıkça göremediklerimi görüp gördükçe anlattığım insanlardan birinin yanında olmak istedim şuan. Her yer olabilir, bu evden başka... Ne uzaklar şimdi, ne kadar da azlar..

Neye ağlıyorum?

Aile içi çatışmalardan yorgun düşmelerime mi?

Güneşten çıkıp gelen güneşin artık benim günümü aydınlatmadığına, bendeki aydınlığının bindebirini yarattığı bi yüreğe hayranlığına mı?

Yıllarca içimde ki Seda'nın biriktirdiği gerçeğe çok yakın, ama gerçekleri başka olan hayallerin gerçekleşmeyip, durdukları yerde çürüdüklerine mi?

Kırıklarıma ağlıyorum galiba. Kırık hissediyorum kendimi, kırık yumurta kabukları gibi...
kırılmış, içi alınmış, ezilip çöpe atılmış kabuklar gibi...
Kullanılmış hissediyorum, kendimi kullandırtmış - çünkü hayallerin bana geleceğinden yana umudum varmış -

Artık, çocuğum olsun istemiyorum, kızda olsa erkekte olsa adını Umut koymayıda...
Ben artık, içimi yakan o ıslak güneşin bu kentte olduğunu hatırladıkça üşüyorum...
Hayal diyip belettiğim adımları atamayışlarıma sebeplerin en sevdiğim dediğim olduğunu anımsadıkça, küsüyorum sevmelerime, korkuyorum ailem gibi sevmekten birini...

Terkedebilsem bu şehri....
Olmadı İstanbul, tutturamadık biz senle oyunu...

01 Mayıs, 2009

son gece- ilk gün

Taşındık biz.

Dünden bir önceki gece son geceydi artık eski olan evde, ve sabahı da ilk sabahtı yeni evde.

Garip bi taşınmaydı, hangisine göre ama?

Bahçeye taşınmak çok heyecalı, çok zevkliydi. Bahçeye taşınmak için geride bıraktığımız biyer yoktu, birileri yoktu. Sadece eski eşyaları bahçeye götürüyorduk, hatta gerektikçe yavaş yavaş... Bir de daha önce hiç tanık olmadığım materyallerle karşılaşıyordum; el arabası, kazma, kürek, çapa, tırmık, hotrum, çim biçme makinası, ilaçlama pompası... Yeni canlılarla tanışıyordum; çiçek fidesi, solucan, meyve ağacı fidanları, asma çelikleri, kaplumbağalar, arılar, sinekler, örümcekler, çeşit çeşit kuşlar...

Sültem'e taşınma yıllardır beklenendi. Yeni olandı, heyecandı. Bana ait koca ve ilk oda demekti. 'Site' de oturmak demekti, kaloriferli ev, bisiklete binilebilinecek sokaklar, sokak arkadaşları, yeni ve daha güzel bir mahalle, yeni eşyalar hatta sonrasında hayatımı değiştiren okul... Ama sadece bu kadar ve tek yönlü değildi, tüm bunların bedeli, Babaanne'den ilk ayrılış demekti, her nekadar bir minibüle 15 dk mesafede olsada 24 saatlik Babaanne erişiliebilirliğini yitirmek demekti ve bu yüzden zordu, tahmin ettiğimden daha da zor olmuştu sonrası.

İstanbul'a geliş bi taşınma mı yoksa bir kaçışmıydı emin değilim hala. Bir anda bütün ailenin yaşantısını değiştirecek bir karar, herşeyden vaz geçiş, bilinmeyene gidiş demekti. Babaanne'nin 15 dk değil, 15 saat uzakta oluşu demekti, ve arkadaşların, yıllarını beraber geçirmeyi planladığın dostların, sahibi olduğumuzu sandığımız mahalle mekanlarının, sokak arkadaşlarının, bisiklet sefalarının, bahçenin, akrabaların, anıların ve aşkların onlarca km uzak kalışı demekti, bırakıp gitmek demekti. son gecesinde ve sonraki aylar boyunca gecelerce ağlamaktan uyuyamadığım bir gidişti. hem üzgüntü, hem kırgınlık, hem hüzün, hem nefret ve öfke, hem acı doluydu. Gerçekten, çok içimden bi yerden canım acıyordu bilmediğim ve görmediğim henüz ortada bile olmayan bi eve gitmek için eşya toplarken...

Beşiktaş'tan Çeliktepe'ye taşınma ferahlatıcıydı. Biraz heyecanlıydı da aslında, mutlu edici bi yanı vardı. Beşiktaş'ta ki tüm duvarları küfle kaplanan, ne kadar temizlzersen temizle asla temiz olduğunu hissedemediğin bir banyosu olan, iki kişinin sığamayacağı kadar küçük bir mutfağı olan evden ferah, aydın, düzgün ve temiz bir eve gidiyo olmak gerçekten çok güzeldi. Üstelik sokakları adam akıllı sokaktı, merdiven değildi. Çok yakın yerlerde o zamanlar çok yakın olduğum ve bir süre sonra çok yakın oalcağımı hiç bilmediğim arkadaşlar vardı, kıpırtılı bi heyecan vardı. eşyalarımı bir an önce gitmek içn büyük bir neşeyle topladığım bir taşınmaydı, ve ayrılırken eski ev ve mahalleden geride hiç bir şeyi ve hiç kimseyi bırakmadığım...

Bu sefer, kiradan kurtulup bizim eve gidiyo olmak güzeldi, gökdelenlerden kutulup en fazla 5 katlı apartmanların olduğu bir semte gidiyor olmakta. Kıta değiştirirken, hiç bişey hissetmesim aslında. sabah en son kolinin ağzını kapatıp, sırtıma okul cantamı elime muhtarlığa bırakacağım fazla kitap poşetlerini alıp öylece çıktım, okula gider gibi. okula gittim, ve okul dönüşü yeni eve geldim. Hepsi bu..

Dün gece de ilk kez uyudum bu evde.

Zamanla daha az his tutar oldum galiba.