31 Temmuz, 2010

Ayaklarım:(

Samsun 19 Mayıs Gem'deki Demokrasi ve Haklarımız eğitiminden sonra, birer patates çuvalına döndü ayaklarım.

Bütün bir yaz hemen hemen her gün patatesti ayaklarım...
Hala patates ayaklarım:(

Summer School, Gallipoli

Anadolunu topraktan müvellit yerinden, içinden başlayıpta güneyine, güney doğusuna ve kuzeyine bulaşıp avrupasında bile anadolu bulaşmış İstanbul'a döndüğümüz "teknik gezi" den sonra birde "summer school field trip" yaptık, Gelibolu'ya...

Ortak şeyler konuştuk zaman zaman ama sonsuz farklıydı, ruhum bile.
Hangisi daha anlamsız - anlamlandırması zor olduğundan - emin değilim; teknik gezideki ermiş huzurum ve dinginliği mi ruhumun, yoksa diğeri mi? her zamanki gibi olan mı yani?

Bilmem kaç bin kez feribota bindik, cephe cephe Gelibolu'yu gezdik.
Saksılardaki semizotlarına, gecesini dolunaya hazırlayan gün sonrası denizine musallat oldum.

Görmekten çok baktım bu kez, görmeyi öğrenmeye çalışır gibi baktım.
Önce inanmak istemedim sadece baktım, sonra gördüm.
Ben bir düşten vazgeçtim.

İnsanları eğlenirken, çalışırken, yemek yerken, yüzerken, sohbet ederken tanımaya çalıştım.
Kadınların hemcinslerini salak kendilerinide alemi çarpan cin sanmaktaki alışkanlıklarına bir kez daha güldüm geçtim. Saklı niyetler herkesin herkese karşı sonsuz söz hakkı sahipliğine tepki mi yoksa güvensizlik mi kendine anlamaya çalıştım. ikna edici bir cevabım hala yok elimde.

Bi akşam -son akşam- sinirlendim, öfke değildi yanlızca. Anlam verememezlik, birikmişlik, ve insanın insana olan tavrına itirazla,  isyanla dolu bi kaç kelime işte. öyle bir ruh hali. çanakkale boğazına bağıra bağıra ağladım, nefesim kesildi bi ara öksürmek zorunda kaldım. Su veren oldu, ilk anda teselli edenin üzerine. Suyu içtim. Her yudumunu sadece boğazımı dindirsin diye değil, ruhuma iyi gelsin diye aynı niyette olanların, gördüğümü görenlerin olduğunu düşünerek içtim.

Sakinleştim.

Sonra uyudum yolda.
Sonra Atatürk havalimanında.
Sonra Samsun'da.
Atakumda, 19Mayısta ve Amisos'da.

Sonra İstanbul.

18 Temmuz, 2010

susuyorum

Bazen, olan bitene bakım " a salak kızım nasıl da kullanıyor şimdi seni" diye yarım ağız kahkahayla gülesim geliyor, hem de söyleyesim.

Sonra hemencecik Bebeko'nun bana o ilk gece söylediği şey geliyor aklıma " sen kendi hayatını kur boşver ötesini"

Kendi hayatıma geliyorum bir adım, olsun istiyor musun o insanlar hayatımda diye soruyorum kendime. Beynimden ve yüreğimden tek ses geliyor artık, hayır. Ee o zaman kimin canı yanacaksa yansın. Bunca beylik laf edipte tükürdüğünü yalamanın tek açıklaması yanlış anlaşılmalar, ben artık gerçekten değişiyorum, çok acı çektim ama artık büyüyorum öğreniyorumlar olamadığına göre artık, ya dileyene destur veren de dileyen kadar yanlız ve yanlızlığından korkacak kadar da aciz ya herşeyi görüp bildim öğrendim demesine rağmen hala öğrenecek can acısı var bu hikayede, ya da ruhunun hakkettiğini düşündüğü bu kadar. Kandırmacalı oyunlar kuralını en iyi bildiği.

Aslında tüm hepsine bir cevabım var; bana ne? Herkesin kendi tercihi. Bu kadar basit görünüyor dimi? Değil oysa, anlatması çok zor ama.

Allah korusun tüm sevdiklerimi. Eğer varsa öteki dünyanın iki ucu, tüm insanları bir tarafa onu öteki uca koysun.

17 Temmuz, 2010

Çalışmak diyince,

Ne garip bir topluluğuz kendi içimizde.

- Bu gün Naaptın?
- Çalıştım
- Ne işi?
- bla bla bla bla bla.....
- Gönüllülük mü:)

Bünyemizde böyle bir hal, böyle bir etki:) Çalışmak deyince önce hep gönüllülükten yana işliyor bünye.
Her birimiz kendine yetmede ölümüne tembelken, çalışmak eylemi "gönüllülük"le kodlanmış bünyelerimize ve yeri geldiğinde gözümüz görmez olabilir pek çok şeyi.

Hayır vallahi para aldım bu sefer, para için çalıştım iş işte iş:)

Sevgili Arkadaşım,

Sevgili Arkadaşım blabla,
Sana blabla denek istemezdim ama bazı şeylerinde bir takım gizlilik gereklikleri var, yapcek bişi yok:)

Sana çok bozuldum bilesin.
Hadi bakalım, şimdide niye bozulduğumu çöz bakalım?
Bakalım yeterince iyi bir kurtmusun bu konuda:p

13 Temmuz, 2010

İncelikler!

İncelikleriyle bezenmiş güzel arkadaşlarım var benim.

İçlerinden geçipte yazıya döktükleri her kelimeyi okuduğumda incelikleriyle defalarca kez yeniden sevdiğim.

Ömrü hayatımda en karmaşık ilişkileri geliştirip en çok şey öğrendiğim kadınlarsınız siz benim. Yaşamı kendi dünyanızda nasıl evirip çevirdiğinize her defasında yeniden hayran kaldığım...

Bundan böyle, arkadaşlıklarımızı doya doya yaşayabilmek için daha çok şey yapacağım, hatta bazen bu şeyin adı yüzsüzlük olsa da:)

İyi ki varsınız.

CapriSun ve Greencat

Bu sabah yüklüce bi miktar kan verdikten sonra, sabahları kan vermenin en eğlenceli kısmı olan 'hastane simiti' almak kısmını elbette atlamadım:)

Otobüs durağının ordaki bakkala su alayım niyetiyle girmiştim ki CapriSun'la karşılaştım! Elim bi Caprisun'a bi suya gitti ve tabikiii caprisun kazandı! 

Evet, önce hüplettim sonra gümlettim:)


"Sonra simitçi amcadan niye poşet aldım ben yaaa" diye hayıflanıp elimdeki poşeti evirip çevirirken poşetin inceliği dikkatimi ekti önce sonra üstündeki yeşil yazılar ve bir pati izi.

Greencat yazıyor patinin altında, logo gibi. Poşetin üzerinde de,
" Bu poşet içerdiği greencat katkı sayesinde doğaya bırakıldığında güneşten gelen ısı ve ışık ile hıla oksitlenerek çözünecek ve 18 ila 24 ay arasında doğada bulunan mikroorganizmalar tarafından tüketilecektir" yazıyor.

Hay maşallah!!! Kadıköy belediyesi naylon poşet kullanımı azaltmak için bez çanta dağıtmanın yanı sıra böyle bir güzellik mi yaptı acaba? diye geçirmedim değil içimden.

Yarın sabah yine kadıköy ilçesinde ama başka bir hastaneye kan vermeye gideceğim ve hastane önünden simit alacağım, özellikle poşet isteyeceğim.

Umutluyum !

11 Temmuz, 2010

Biraccık Eğitimin -e Hali'nde nefes aldım.

Sakinleşmeye çalıştım.

Bugünün çok mutluluğu var, güzel mi güzel bir gün yaşadım. Uzun zamandır beklenenlerin hepsi bir arada ve kendiliğinden.

Ama bazen, geliyorlar işte.
Küfretmek geliyor içimden.

08 Temmuz, 2010

Bitti..

Can!la saha yıl sonu değerlendirmemizi yaptık ve bittik.

Güzel, sakin bir değerlendirme oldu. Hep olduğu gibi, sohbet eder gibi. Can'la her konuşmamda olduğu gibi, yeni buluşların, itirafların habercisi oldu kendimde, hep+1'im oldu O :).

Gözlerim yaşarıyor şimdi bazı şeyleri düşündükçe. En çokta mücadelemi düşünoyrum, kendimce, biten - bitmeyen.

Son dört yılda hayatında en çok neye emek verdin? diye sordum kendime. Sonra da peki son dört yılda en çok nerede, kim sana emek verdi? diye. Örtüşen cevaplar hep mutlu etti, hem birazcık düşündürdü.

Hiç kimsenin -kendim de dahil- emeğini boşa götürmeden bitirebilsem keşke yıllar sonraya giden bu süreci.

07 Temmuz, 2010

Bazen...

düşnünce özlediğim şeyleri, hatta kendiliğinden kuruluveren hayalleride hesaba katarsak, seviyoruz diye bi alemi, "ben hayatta her şeyi biraz yaşarım" yalanıyla temize çıkarıp kendimizce kendimizi, şeffaf bile olsa duvarlar örüp etrafımıza anca bir avuç insanla...

O kadarız çünkü... sevdiğin hayatında bir bedeli. Alışkanlıklarının seni senden uzakalştırdığı gerçeğiyle karşılaşmak bi öğle yarısı, ya da kendini bulduğun yerleri özlemek, bağımlılığı reddeden krizlerde.

Bunları biliyosunda noluyor? çıkabiliyormusun çemberin dışına? Yalan...

06 Temmuz, 2010

Uzak

Yakın olmayı becerebildiğin kadar iki kelamlık lafta,
fersah fersah uzak durmayıda başarıyorsun bir anda.

Merak ediyorum evet, hatta çokca özledim de bir zaman
Ama sırf, uzak duruşunu bildim, tanıdım anla diyeydi bu geceki uykulu selam!

Hayır yalan söylemedim,
Ama çok geceler bilirimki uyku diye seni dinlerdim.
Şimdi dinlesem,
Suskunluğunda boğulacağım zoraki lakırdıların.

05 Temmuz, 2010

Mezarlar

yaprak gibi buluş
kokular gibi seviş: Bahar mezarı

İlk kezmiş gibi buluş
Son kezmiş gibi seviş: Yaz mezarı

Salkımlar gibi buluş
Ağular gibi seviş : Güz mezarı

Sokaklar gibi buluş
Çarşılar gibi seviş: Kış mezarı

Canım Süreyya

Özgürlüğün geldiği gün
O gün ölmek yasak
-----

Barış demiştir ve güversin tıkmışlardır boğazına
Bu yüzden edep kuralı gözetmez Anadolu ermişi

Bu yüzden kimi zaman zordur ayırmak
Üstünü başını yırtmış ağıtlardan şiiri

Bir dostluk hastalığıdır senin şiirin,
Sümbül diye genzine bastırırsın akrebi
-----

Bir kentin ortasındasın boyuna saatini kuruyorsun
O durursa hayatın da duracak sanki

Evler eski bir uygarlığın dingin lağımları
Sokaklarsa çatışıyor temizliyor birbirini

Seviş yolcu büyük sözler söyle ve hemen ayrıl
Uçurumlar birleştirir yüksek tepeleri

* iki yüksek tepenin bağı, sarp bir uçurummul işte. Ondan sebep kavuşmanın güçlüğü ve masalsı yanı*

Garipçe Köy' e....


... gittim bu gün yeniden.

taşımadan yüreğimden bir sürü şeyi, yada yoksunken bir sürü şeyden bu sefer.

Karşılıklı evet. Niyetimiz gerçek olsun!

Bir yıl sonra bu gün evet, konuşalım!

Hem, diploma törenide geçmiş olur.
Hatta belki anlatırız... mı?

Keşke...

" Yemek yemek üzerine ne düşünürsünüz bilmem,
Ama kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı" demiş Cemal Süreyya. Canım Süreyya...

04 Temmuz, 2010

Güneşe Emanet!

Biz Çiçek Hanım'la sadece kahkahalarımızdan ötürü kalplerimizin hızla attığı ve daldan dala sohbet edip güneşe emanet şarkılar söyleyeceğiz bi gece.

Çok uzak değil, değil mi?

Çünkü çok ta düşünmedim aslında...

Bu gün,

Kelimeleri, cümleleri yutuveren bir gün oldu. aklım karıştı ama darlamadım ruhumu. yanımdakilerden ötürü.

üç filmden genzimde kalan üç koku.
üç insan istiklalde, üç vakitte. gün batımında, akşam vaktinde ve gecede.

ah salak kafam him beklemediğimden ve o ufacık anın bile büyüsünde kendimi kaybettiğimden anlamadım " birbirimizi bulabilcekmiyiz" sorusunu.

olsun... masumiyetin rengi sahiciliğe zemindir kimi hikayelerde.
Ve kedi gözleri bu güne dek,
ben ne zaman saf ve çocukça takıldıysam o zaman gülümsedi.

Bu gün, çok kelime yan yana dizilip te geçti zihnimden.
Yitip gitti hepsi, tek kelime yazmadım.

Demek ki ben değilim gecenin şairi,
Ama sen, kedi gözlü adamsın işte.
Ötesi yok!