28 Kasım, 2010

Ne Önemi Var?

Çok tanıdık biriyle yeni tanışır gibi.

Tanıştığım anda tanıyordum zaten ama kimsin bilemedim.
Bakışlarında bir kaç insan, saç tellerinde bir kaç insan, kokusunda, nefesinde, dokunuşunda bir tek onu buldum.
Tanışık olup ta bulduğunu tanıyamadım.

Ne önemi var?
Hiç.
Güzel. Başka başka sıfatlar eklenebilir, abartılabilir, kocamanlaştırılabilir ama gerek yok.
Sade. Olduğu gibi, olduğum gibi.
Güzel. ve İyi belki, İyi insan olma halini bilemem de, iyi hissetmek.

Ne önemi var?
Öyle işte. Hiç.

21 Kasım, 2010

Proje I, İlk İlişki Gibidir!

Neyle karşılaştığın çok önemli! İlk defa karşılaşıp tanıyaaksan, hele ki çağrışımlar, hayaller varsa kafanda ona dair. İlk deneyiminde ne yaşadığıni neyle karşılaştığın çok önemlidir.

Görmek istediğin, görmeyi hayal ettiklerinde direnir. Ama gördüğün, bambaşka bir şeyi sana diretir. Gördüğün, gerçeğin algıladığın yanıdır. Yani gerçeğe en yakın olan. Ve söz daima onundur, gerçeğe en yakın olduğundan.

Aşık olmayı beklediğin, hiçte hayal ettiğin gibi çıkmaz karşına. Hataa bazen, küfrettiğin, kızdığıni lanetlediğin ve hayatından uzak tutmaya yeminli olduğun gibidir. Ama gerçeğe en yakın olandır. Üstelik, bilinçli, isteyerek, benim tercihim diyerek ve mücade edilerek "verilmiş" bir karardır. Senin verdiğin!

İlk, sonrasına derin izler taşıyacaktır. Ya gözü kapalı atlayacak yada inatla, tanımayı bile reddederek ayak direteceksindir sonraki yenilere. Daima bir kusur olacaktır yenilerde. Çünkü hepsi, artık eski olsa bile ilk olanın yenisidir, devamıdır ve eş değer kategorize edilmeye layıktır! Bu miğde bulantılı ilkgençlik, geç ergen hali yetişkin benliğine yaklaştıkça, çok güvendiğin değerlerinle alaşağı olup yeniden yüze çıkmayı başardıkça ve alıştıkçai yavaş yavaş ama illa ki acıtarak geçecektir.

Yani ilk ilişki gibidir proje bir. Uğradığın hayal kırıklıklarını, hayalle gerçeği karışmş yaşanmışlıkları, karşılaştığın tavırları, yarattığın ve yaratılana tanık olduğun yargıları, eleştiriyi, eleştireni, eleştirileni, sancılı miğde bulantılarını, buhranlı halleri inatla, karşı koyamayacağın ve çoğu kez farkedemeyeceğin bir incelikle direnerek hep bir sonraki yeniye taşır.

Elbet zamanla geçer, ama illa ki acıtarak. Ve senin verdiğin yeni kararların durur avuçlarında. Yeniden acımayı ama biraz daha mutlu ve alışkın olmayı bekleyerek.

16 Kasım, 2010

Bayram Rüyası

Uyuyordum ben aslında.
Belki de uyanmıştım görünmez olana.
Belliydi, sarısının kırgınlığından, ışığından, yaprakların yorgunluğundan
Ve gözlerindeki huzurdan biz insanların.
Tüm telaşlarıyla bitenlerden,
Bal damlalarının yanaştığı göz kapaklarından,
Ve bahara hayal kurma zamanını karşılamaya hazırlanmalardan.
Belliydi,
Sonbahara az kala, yazın sonuydu işte.

Toprak birazcık suskun. Bitirmiş,söylemiş tüm öykülerini bahardan bu yana.

Sıvaları dökük ve bir hayli küçük bağ evinde,
Evin önünde bir oda,
Oda olmuş bir havuz
Henüz mermer döşenmemiş çimento zemininde havuzun,
Yüzüm, yüzüm, yüzümüz.
Yüzüyoruz habire.
Su berrak mı berrak, mavi mi mavi.
Ufacık bir pencere, çatısı olmayan odada
Ve güneş, pencereden geliyor yüzümüze.
Yüzüyorum, yüzüyorsun habire.
Yüzümüz var,
Bir birimize saklı, birbirimize emanet.
Ben ne isem dört sene, sen O' sun.
Asmalardan üzüm yiyip, saçlarını kurutuyorsun.
Hadi gel, diyorsun. Gün batmadan bir kez daha.
Yaz bitmeden, yazın bittiği bu akşam gelmeden bir daha.

Son kez gözümü kırpıp yaz güneşine,
Nefesimi bırakıp suya, yüzüyorum habire.
Gülüyorsun. Gülümsüyorsun, gel diye.
Dilin suskun, biraz tedirgin.
Hoş gelmiş gibisin yepyeni bir yere.
Aslında gelsen, ne hoş gelirsin.

Küçücük bir odaya sığdırıp ta derya denizi,
Küçük kare pencereden damlayan güneşte güneşlenip te
Yüzdükçe yüzüyoruz habire.
Yüzüm var, yüzün var, yüzümüz var birbirimize.

11 Kasım, 2010

Nerdesin?

Tek kelime, tek kelime yazmamıştın eylülden beri. Yazdıklarımda hep sanki, asıl içimde oturan konunun çok uzağındaymış gibiydi yaşamım.

Yok saymak, adı geçtiğinde önemsemiyormuş, tepki vermiyormuş gibi yapmak, hali vaktiyle ilgli haberleri mahallenin esnafından öğrenme haliyle, çaaaattt diye, ne varsa kendini ıraksamak için kurduğun hepsini yıkıp geçmesine engel değil işte.

"Barış" ı konuşmak, "barışsızlığım"la yüzleştirdi beni.
Ağladım. bir yılı geçmişti bir oturumda ince ince ağlamayalı.
Hızla, başladığımdan bu yada üst üste koyduğum ne kadar taş varsa hepsinden düştüm bi anda.

İlk defa, o gün düştü kelimeler benimle birlikte. İlk defa o gün, kendi kendime, elimde yeşil kalemim ve uzun zamandır demokrasi'nin eğitimleri için beklettiğim defterime yazdım " babaanne".

O gün farkettim ki, tüm lan biten sanki öyle çokta yakın olmadığım bir arkadaşımın başına gelmiş ve sadece anlatmaktan kendini alıkoyamadığı bir ana denk geldiğim için dinlediklerim gibiydi.
öyleleştiriyordum.
Düşünmüyordum. Uyanamadığım rüyaları ben gördüm saymıymıyordum. Ben böyle yapınca Babaannemi düşünmüyor, canım acımıyordu - güya-. O öfkeyi hisseden ben değildim sanki.

Oysa, tüm o olağnüstü keyifli hallerin sebebi, öfkeyi maskelemekti belliki.
Belli ki...
Geçmiş değil hiç bir şey.
Hele şimdi bir de bayram ya,
Özlüyorum seni.
Kimi özlediğimi bilmiyorum Babaanne.
Sen hangi insansın bilmiyorum. aradığım yerde, anılarımda bile bulamıyorum seni.
Yok- sun. Yok musun?
Benim hayatımı idealize ettiğim insan mı yoksa bizden vazgeçmiş olan mı?
Gözlerinden öfkeyi bir anda- 22. yaşımda- öğrenipte, bünyemde öfkeyi ilk kez bu kadar şiddetli hissettiğim insan mı?
"Eski babaannem" dedim bi kere biliyor musun? Nereye gittin sen?
Eskiden bilirdim. evim yuvam yerin birdi. Atlayıp gelirdim bi geceden bi sabaha. Sesini duyardım.
Şimdi, şimdi yüzün bile yok babaanne.
Nerdesin?
Yok musun?
Aynı hayatta, aynı yerkürenin üstünde, adresini bildiğim, doğduğum büyüdüğüm evdesin. Ama yok işte.
Bulamıyorum seni. Arayamıyorum bile.
Engelleyen, korkutucu gelen yokluğun mu yoksa varlığın mı bulamıyorum.
Nasıl bu kadar yok oldun Babaanne?
Nerdesin? Yüzün bile yoksa....
Yok musun?

Babaanne?

"iyilik" hali unutmak mı?
Her şeyin yoluna girmesi,
Günün birinde "yeniden" ve " barış içinde"
"Güven" ve "sevgiyle" bir olmak,
Acıtan bir ihtimal, ya da
İhtimalsizlik olarak bile yoksa
Hiç bir şey yoksa,
Yüzün yoksa...
Yok musun Babaanne?


29ekim'10 Rıhtım Otel, Tazeleme, "barış" oturumu.

07 Kasım, 2010

Kendime Yönerge

Şimdi, gözlerimi kapatmalıyım

Bu haftanın programını gözlerimin önüne getirip tek tek günleri düşünmeliyim

Her gün hangi dersden sınavım ya da ödev teslimim olduğunu hatırladıktan sonra sonraki üç haftaya bakmalıyım
sonraki üç hafta da kaçacak delik aramamam gerektiğini farkettiğinde derin bi nefes almalıyım.

Bu hafta serinkanlılığımı korumalı, stresin beni çalışmak istememe haline sürüklemesine izin vermemeliyim
Her gün, sakin sakin yapılması gerekenleri yapmalıyım
Ve yorgunluk kelimesini asla ama asla anmsamamalıyım.

01 Kasım, 2010

Bulanık

Kabullenmesi zor bir yanı var hep bu "sonra"ların.

Sevimsiz, sanki terkedilmiş, hatta terketmiş gibi hissettiren.

Sabırsız, ondan başka hiç bir şey düşünmeksizin hayatını adamak isteyen.

O olmak isteyen, o işin içindeki kişiden başka bir kimliği yüreği, midesi kaldırmayan.

Ama işte, jüri var perşembeye. Daha nasıl anlatırım ki derdimi.