27 Nisan, 2009

İstanbul'un midesi bulanıyor..


İstanbul'un kafası karışık. Karışıklık midesini bulandırmış kusuyor bu sabah. Sabahın kör saatlerinden beri, 5 ten beri kusuyor.
Sabah 7 kahvaltısında haberlerde dediler ki ' Bostancı Gösteri Merkezi 'nin önünde çıkan bi çatışma hala sürüyor.'
Sonra dediler ki saat 9 gibi ; ' Bostancı Gösteri Merkezi'nin yanındaki apartmanda çıkan çatışma halen devam ediyor, birinin durumu ağır altı polis yaralandı.'
Durumu ağır olan polis için, 23 nisanda dövülen çocuğun durumu da ağırdı, dedim içimden. Sonra dur! dedim içimde ki sese, O'nu döven polis başka bir insandı bu başka, Polis değil, insan dı dedim onu döven de bu gün metropolün orta yerinde terör kurşunu yiyende.
Dün geldi aklıma, çabalayıp durduğumuz kimi zaman çabamızda samimi olup kimi zaman da napıyoruz ya? diye sorduğumuz eğitimlerden benim için -şimdilik- sonuncusuna gitti aklım. Kendini de çocuk kabul eden ve ' çocuğu dövmesinden kendisi mi yoksa polis teşkilatı mı sorumlu olacak' diye soran arkadaşımı hatırladım. Beni durduran da bu oldu belki. Bak dedim bunu öğrenmişim dün.
Biraz önce bir kez daha dinledim haberleri, bu sefer Vali Güler Diyor ki; bu gün 60 dan fazla noktaya planlı olarak baskın yapıldı, hücre evlerine. 10 kişiden fazla göz altı var.
Anladık ki çat diye birden bire çıkmamaış çatışma.
Şimdi saat 10:30. Çatışma halen devam ediyor, binadaki diğer evlerdeki insanların can güvenliği tehlikede olabileceği için yeni yeni isanların uzaklaştırılması yoluna gidiliyor. Basın mensuplarından yaralananlar var. bombalar ötürü yangınlar çıkıyo yakın çevrede. Müdehale etmesi gereken itfaiye ekiplerinin can güvenliği durumu nedir onu bilmiyorum.
Vali Güler Bey amca, ergenekonla alakası yok diyor hücre evi baskınlarının. Bu arada bir son dakika haberi daha geliyor; kağıthanede bilmem kaç katlı bina çöktü.
Birde, yağmur yaıyor bugün.
İstanbulun kafası karışık anlaşılan. Bir de midesi bulanıyor ve kusuyor bu gün. Çok kusuyor...
Nane - limon kaynatsak?
İstanbul hasta olduğu günlerde beni daha da çok yoruyor....

19 Nisan, 2009



Bahar geldi. Kararını verdi artık, geldi bu sefer.


Çok şey oluyor bu aralar, şunu yazmalıyım diye uyuyup, uyanınca yazmadığım.


Güzel şeyler oluyor, güzel haberler alıyorum. Güzel insanlarla görüşüyorum, güzel işlere tanık oluyorum/ortak oluyorum.


Güzel rüyalar görüyorum kimi zaman...
İki damla güzellik düşse yüreğime, üçüncüsü yaş oluyor.
Sakin hüzünleri özleten bir hırçın yıpranış damlası düşen... Düşen kırılıp döküldüklerim...
Kırılır olmaya şaşırmıyor artık yüreğim. İçimde tüm kalmaya dair bir çaba bile yok artık...
Kaçıncı kırılış? saymadım gerçekten. Sayısıyla bellersem, affetmesi zor olur diye, unutup geçmesi zor olur diye saymadım hiç bu güne denk. Hep bu son dedim, daha fazlası olamaz diyerek, umarak yada. Ama içten içe bildim ki hep olacak daha sı da!
Her özleyişli güzel baharın ardında dedim ki, artık değiştik. Değiştik Artık! Biz artık büyüdük dedim, duvarlarımız can yakamyacak kadar yumuşadı. İçimde sessizce bilen o sese hiç kulak asmadım, hiç bir değişim bukadar kolay olamaz derken, hiç kolay olmadı ki dedim içimden. Hiç kolay olmadı ki...
Hiç kolay olmadı, değdiyse de değmediyse de... yıpranmaya mecalim, tüketilecek tükenmemişim kalmadı artık benim. Kalmadı diyorum ya, yine budanacak filizlerim olacak.
Ülser gibi , bahrla depreşiyor hayattaki yaralar. Her bahar bi şeyler esiyor üstüme üstüme. Canımı yakıyor, canımı acıtıyor.
Güzellikleri yazamadan daha, üçüncü damla düşüyor.
Ya susmak, ya ağırmak istiyorum. Arada konuşmayı başarsam, başarsam da susardım her halde. Yada bağırırdım.