30 Temmuz, 2008

Çandan Erçetin şarkıları bastı yine odamı... Güçlü başlayan şarkıların sonuna doğru hasretler, hüzünler, ayrılıklar dile gelir. Ve her şarkının sonunda daha yeni verimiş bir yemini tazeleyip güç almak istercesine mısralar yinelenir...

Güç almak istercesine artık daha çabuk atlatır olmaktan aynı hatalara süreklenir yürek. Birdaha görmek ister, sıyrılıp çıkışların tesadüfe bağlı olmadığını, yapabildiğini kendine göstermek ister...

Dün sıfırdı, bugün bir...

Koptu zaman karıştı günler... az olsaydı zman koşar yetişirdi ya yürek avare şimdi, oyalanmada, düşünmekten bile kaçar adımlarla.

28 Temmuz, 2008

Döndüm, eve... Yine planları nasıl oturtsak çabası, yine inceden o iç sızısı... hayırlısı, gidene üzülmekten geleni gözden kaçırmamalı...

ohh, bi yağmur indi inceden şimdi, çisil çisil... yazmak istediğim birsürü şey var aslında, toplarlamak ve eklemek istediğim fotoğraflar... birazcık yapmuru dinleyeceğim şimdi, kaçıp gitmeden, hemencecik bitivermeden... sarkıtmış suratını yağmuru seyreden bulutları seyredeceğim bende. Yolları düşüneceğim...

Birde sabaha sevimsizmi sevimsiz bir ödev yetiştireceğim, sonra sınava gireceğim, sonra muhtemelen gidilememiş yollara üzüleceğim...

Gemi alaborada kaybolmadan, deniz tuzundan şikayete durmadan, yağmur maviden geceye sıyrılmadan bir kuytu bulmalı deniz yıldızı, küçük kırmızı...

22 Temmuz, 2008

Otobüs, Asfalt, Sarı, Mavi, Gemi, Deli, Ufuk

Handem'leyim.... Otobüsten, akıp giden asfaltan ve üzerinde kuruyan yaşlardan yorulan gözlerime şenlik olmaya koşan sarı tarlalar, geçen yazdan kalma sarılardan değil ama... Sarı ayçiçeği tarlaları, durağan ama kıpır kıpır.... sarı saman balyaları durağan ve sessiz... Sarıyı görünce boğazdaki düğümlere biri daha, bir özlem ki nasıl, hani sanki bir an da Batı sınırlarından doğu sınırlarına koşmak isercesine, Mardin'i özlemişim, daha doğrusu yetmemiş gördüklerim, oralarda gezinesim var... sarının özleminden göğün mavisine kaydı gözlerim, sarı şarkılı ayçiçeği tarlalarının başını okşayan maviye... bir gemi düşü aklıma, ahh küçükcük gemi dedim.. sulara attın kendini, delisin.... denize kaçtı gözlerim... Heyt bea dedim, sarı tarlayla mavi gök, yetmedi birde deniz.. Eh yine iyisin be Gemi dedim, delisin iyiki ....


kuytunun adresini değiştirdim, yalızlıktan Hande'ye taşındım, öğretir diye boşvermeyi... Ne iyi yaptım...

21 Temmuz, 2008

İç Acısı

Boşa değilmiş öğle vakti boğazda düğümcüklenen nefesler.... olumlu düşünmüştüm, ve evet herşeyde bi hayır vardır ama beklediğim gibi olmadı cevap... heves mi? değildi, çok önceden alınmıştı kararı ve caydırıcılara karşı da hala benim kararımdı... olsun...
Ne büyük heyecandı sosyal hakların yaygınlşatırması, ne büyük bir tokattı suratıma çarpan...
Sanırım uzun zamandır ilkkez, ince yerimden sızlaya sızlaya içim acıdı. çok peş peşe geldi planların yüz üstü bırakışları; çalışma ziyaretlerini hiçihiçine kaçırdığımamı üzülmeli, peşpeşe iki haftanın boş vakit dolu geçeceğine mi?

Bir hafta tatil, evet çok ideal... Hande sultanın koynunda bir hafta tatil, dinlendirir o insanı, boşver demeyi öğretir... ya sonra? bir hafta daha tatil fikri hiç hoşuma gitmedi, korkuyorum galiba.

Bilgisayarın başında boğazımdaki düğümcüklerle ağlıyorum şimdi sessiz sessiz, bu an'a da sahip çıkmalı... Sonra valiz hazırlamak lazım, ne götürmek lazımsa tatile?? Gidilemeyen bir yolun acısını başka bir yolla geçiştirmek olacak benimki de, eski sevgiliyi unutmaya yeni sevgili bulmak gibi... ama yok olmazki, tek sevgili, öz...


Aynanın karşısına geçip kocaman bir kahkaha atıcam kendime demiştim ya, kahkaha arası gözyaşı şimdi....
Biliyormusun, içim acıdı birden bire... Sebepsiz... Hayır hayır güzel şeyler olmakta son zamanlarda, zor zamanlar'ın ağdalı yapışkan kırıklığı gitti çok şükür, kimsenin hayattaki başarısızlıklarını kendime mal etmiyorum, kendiminkileri de başkalarına. Bencillik değil, herkesin kendi başarısına ve başarısızlığına ihtiyacı var, haa ortak olmak dersen derde de devaya da o başka...

Komik biliyomusun... Zaman çok komik, yani aslında zamandan sebeplenen bahanelerle kendimize ördüğümüz ağlar komik, duvar bile olamıyorlar... Elbette yok değil, zaman zaman zamandan yana dert var, ahh o ne kadar erken başlarsam başlayayım bir türlü yetişmeyen projelerin sabahları... Merak ediyorum ne olacak bu yıl? ıykk autocad, ıyk mapcat, ıykk masa başı yerine monitorbaşı sabahlamalar! Hiç olmazsa mürekkep kokusu vardı....

Sahi nasıl sabretim ben o kadar? Ne çok çıldırış ne çok isyan, sessiz ama dillendirilmemiş.. Ne çok fırsat yarattılar bilmeden kaçıp gitmem için. Nasıl hala buradayım? İnanç galiba... Tercihleri yaparken istediğimi neden istediğimi bilmenin verdiği güç olsa gerek... Komik, net olmak nasılda güçlendiriyormuş meğer, al işte bir zambük hatırası daha....

İki çizgi arasına sıkışmıyor geceler artk ya, uyuyorum bolca.. Uyumakta değil, yatağımı öyle çok özlemişki bedenim, yatıyorum... Geceleri sabaha kadar balkonumun dibinde biten gökdelenin inşaat seslerini dinliyorum...

İçim acıyo yahu, neden peki? Birden bire boğazımdaki düğümlerin kendini hissettirmesi? Hemde bu saatte? öğlen öğlen noluyor yahu?

Okudumya sevilenlerden bişileri, sevildiğini hiç bildirmediklerimden bişileri, kargaşada kaynayıp gitme korkumda tanışmamayı seçtiklerimi anımsadım ya, ondan galiba...

amaç ve inanç deyipte bir türlü gelmeyen haberin artık tedirgin etmeye başlayan heyecanı galiba...

Hayırdır işallah, kötü haber gelmese ya...

15 Temmuz, 2008

Yaptım!!

Evet yaptım, şablonu değiştirdim, renkleri değiştirdimm herbişeyleri değiştirdimmm.. Yazılanlar aynı kaldı bi tek, dursun onlar:)

Evet sevdim, hala yanlızlık tozu var üzerinde ama daha iyi şimdi.. Hem değiştirmeyi öğrendim ya artık değiştiririm canım değişiklik çektikçe bişeyleri, yazılar aynı kalır tek.
bu blogda bişileri sevemedim... Zeminmi kötü yoksa çok mu yanlız bu blog? bişiler yapmalı... Değişiklik! ee peki yanlızlık?

14 Temmuz, 2008

"herkes birbirine öylesine yakındı ki... Çünkü herkes birbiriyle konuşuyordu"

11 Temmuz, 2008

Gülesim'ler

Gülesim geldi birden, birden değil aslında aklımda beliriveren anıların peşi sıra geliverdi gülesim. Gülümseyişler birbiri ardına göz kırpı verdi, gözlerim gözlerime değdi "Hoş geldin Gülesim".

Gözler beliriverdi Gülesim'lerin ardından, gözler gülümseyip bana, geçip hayatıma giriverdi. Ne iyi ettiler, Gülesim'lerin paydaşı gözler, iyi ki geldiler."Hoş geldiniz Gözler".

Anılar, zamanın kocamanlığını hissettirip geçiverdi. Bilinmez yarınların çabucak sık sık anımsanan yakın geçmişlere dönüşüverdiğini fısıldada gözlerin sesleri. Sesler yüreğimdeki gözlere sözcükler fısıldayıp geçiverdi, kaybolmasın diye kelimeler. Ne iyi ettinizde fısıldadı sesler...

Teşekkürler, Gözler ve Sesler, Gülesim'leri davet ettiğiniz için. Teşekkürler Gülesim; Gözleri, Sesleri ve Beni kırmayıp koşup geldiğin için, beliriverdiğin için yüzümde. Dudağımın kenarında kalan sessiz gülüşleri gözlerime taşıdığın için...

Ne iyi ettik...

01 Temmuz, 2008

Şimdi...

Neden şimdi? Bilmiyorum... Çok ta aramadım cevabını. Ama şimdi güzel bir zaman, herşeye başlamak için en güzeli şimdi.Hem güneşle gecenin her gece sürüp giden aşkta ikna masallarının ses bulduğu, güneşin bir kez daha gelişini duyurduğu saat şimdi, eflatun saati...

"Günün birinci eflatun vaktinin habercisi sesi işittim.. Yine benden habersiz koştu gece güne, yine o çok sevdiğim kavuşma anı, benden gizlice…Sanki, benden kaçırıp saklamaya çalıştığı bir şeyler var zamanın böyle gecelerde.iki çizgi arası koca bir gece tutar mı? Ne ara ikna oldu ay güneşe? Nasıl çabucak unuttu her gün söylediği yalanları… Güneşin kardeşlik masallarına inanıp yan yana duracaklar sandı, görecek sandı bir türlü erişemediği ama umut etmekten de vazgeçmediği sevdiceği güneşi. Tam 12 saattir çizip kesip yapıştırıyorum… Bir gün, günün ikinci eflatun saatinde doğan bir kurmaca hikayenin maketini yapıyorum… Tüm o Kahramanları bir araya getiren güzel bir insanın yüzünde tebessümü izleyebilmek için…Sade makasla, mukavvayla, uhuyla haşır neşir görünsem de kımıl kımıl zihnimde bir yerler. Aylaklığı en önemli iş haline getirip de boş verdiğim onca mecburi işe rağmen inadına huzur yavaş yavaş yayılan… Kanma, birkaç gün öncesinde huzursuzluktu aylaklığı masum kılan. Sebep? Hiç… Histen başka koca bir hiç… Günün birinci eflatun vaktinin habercisi ezan sesi. Hoşuma gider, sanki hiç söylenmese de açıktan bana söylendiğini bildiğim bir ezgi gibi… Üç duvar bir pencere bile olsa etrafımı saran, havanın değişken ürpertisi değer tenime bu sesle, hissederim. Gecenin herkesleri ikna edip uyuttuğu sonrada ulaşamadığı sevdiceği güneşin yalan olduğunu bildiği sözlerini dinlemeye meylettiği saatlerde hafif yumuşar ya hava, işte o yumuşaklığını atar üstünden bu saatlerde. O yumuşaklık, gecenin vuslatı imkansız sevdasına sadakatindendir. Oysa tamda bu saatlerde, güneş göstermeye başladıkça yüzünü gecenin sadakati siner saklanır, güneş safi ısıtır havayı, Açıktan açığa, parıldayarak. Caka yaparak etrafa umarsızca… Söylendiğime bakma, bilirim güneş de kendince haklıdır. Geceyi aldatışı bildiğindendir imkansızı, hissetmediğinden değil. Bilir, dünyanın düzeni için gelmeyecek kadar masum ve içtendir gecenin kendine sevdası ve anlatamayacağı kadar da çocuktur gece. Bu yüzdendir, insanların uykuya ikna olduğu saatlerde başlar geceye sevda sözleri söylemeye. Eflatun saatlerindeyse kandırmıştır artık. Ezan sesiyse, senin için gidiyorum, geri geleceğim diye seslenerek uzaklaşan gecenin bana değen esintisidir. "

Martılar çığlık çığlık bir oyuna tutuştular balkonumun önündeki bina çatılarında. Tuhaf bir tını var seslerinde, biraz heyecan biraz hüzün... Martılarda geçmiş var, martılarda gelecek...Hiç anlamam şu koca şehirde martı olmayı, güzel koyların koyunları dururken...