09 Kasım, 2013

Uzak - Yakın

Uzaklara dalıp gidince gözler, boşlukta asılı kalınca bakışlar hemen gelir akla hüzün.
Sanki hüzün dediğin şey, acımak dediğin şey, kırılıp dökülmek dediğin şey uzaklardaymış gibi... 
Komik... 
Yaşadığımız anın esas öznesi olan tüm bu "şeyler", ağırlığından korkup da emanete bıraktığımız bavullarımız gibi... Bizim ama başkası baksın ona, ben gelince alırım yolculuk zamanı... 
Oysa ki, en çok en yakınımızdan sebep içimize baktığımızda acıyor canımız... Ne kadar yükseğe ve ne kadar güçlü uçarsan uç, kanatlarının altında kimsenin görmediği yerlerde bir sızı... Kağıt kesiği gibi görünmez ve ince ama uzun ve sessiz sızı... 

Çok korkuyorum bazen, derin derin bakarken içim çok acıyınca gözlerim içime kaçacak diye... Dibe dalmak değil de, dibe indikten sonra tekrar yüzeye çıkmak için vermek zorunda kalacağım o yavan mücadelenin içinde kaybolacağım diye... 

İç sızı... yürek acısı..
ama geçer. 
geçer demeyelim de ya da, alışılır. 
evet alışırız. 
ölürüz ve de alışkanlıklarımızda, unutmak lazım çünkü. 
ölmek lazım, başka "şeyleri" kabullenmek lazım çünkü. 
ölmeden zor çünkü. 
ölmeden zor.
zor. 

28 Eylül, 2013

Pusula...

Uzun yolda pusulasın küçük kırmızı deniz yıldızı.. Sana borclu olan varoluşlar kadar, senin de varlığını borçlu oldukların var.. 

Ördek Başlangıç Eğitimi

02 Eylül, 2013

Eylül'e Mektup

Sevgili Eylül, 


Hep biraz kafası karışık ama umut ve heyecan dolu gelirdin. Bu sefer yoğun ve yorgun geldin. Ama olsun, şu an içinde olduğum ve hayatımda olan herşeyi seviyorum, varsın beni yorsunlar.

Sevgiler...

06 Ağustos, 2013

zamanı gelince...

İz düşümü olmayan öfkelerimizle,
Ne yaparsan yap belirsizlik mevsimi için mutsuzluk getiren dönemlerde...

Şükür ile isyan arası çok ince...

Kendime sussam şimdi, konuşurum belki zamanı gelince...

04 Ağustos, 2013

bazen bilezik bazen kelepçe...

Huzur sanıp kaçtığımız kuytular, günü gelir hayatımız boyunca taşıyacağımız kabullenilmiş ve sessiz sedasız mutsuzluklarımızın başlangıcı olurlar. 

06 Haziran, 2013

Zor Ama Güzel

Çok farklı günler yaşıyoruz, tarihte yer edecek, zor ama güzel.
Ve ben senin özlemediğini gördükçe ne kadar çok özlediğimi farkediyorum seni, zor ama güzelsin özlemin içinde.

Bir iyelik ekli kelimem var ama erken, yıllar olmuş geçen zaman daha dün gibi. Zor ama güzel vaz geçmeden beklemek seni. Unuttup unutup yeniden görmek zor ama güzel...


19 Mart, 2013

Kimden Ötürü?

Bazen ararken kim olduğumu, dönüp baktığımda halimin ne olduğuna güzel cevaplar buluyorum. Ve biliyorum, ben ötürü olmaktan çok geçmişimde ve hatta bugünümde bu etkiyi yaratabilmek için çabalayanlardan ötürü içime sinen cevaplarım... 

Benim üzerime alınıp kenara koyabileceğim inanmak, güvenmek, fırsatları iyi değerlendirmeye ve layık olmaya çalışmış olmak olabilir. İyi şeyler hep, dünyamız daha iyi olsun diye çabalayanlardan ötürü... Gurur mu kelimenin tam anlamı emin değilim ama varlıklarının bir anlamı olduğunu unutmalılar...


25 Şubat, 2013

Öyle Olur ki...

Öyle sabahlar olur ki havanın lezzeti aklını karıştırır; alışık olmadığın bir kekik kokusu, şubat ortasında kadifemsi bir yumuşaklık, sis ve nem bulutlarının ardından parlak bir güneş. Hepsi fazlasıyla yeni ve yabancı ama hissiyatı çocukluğundan kalma bir bahar sabahı... 

Öyle öğle vakitleri olur ki güneşin densizliği aradığın düzenin resmi olur; kekik kokusu taşan kadife yumuşaklığında bir esintiye pedal çevirip sahilde nefeslenmek, şubat sonunda denize girmek, öyküden çok hayal, masaldan çok gerçek...

Öyle akşamlar olur ki değişimleri ürpertir seni; bütün günün hissiyatını boyayan güneşin ani gidişi, tanışık olduğunu düşündüğün yabancı birinin sohbetinde buluvermen kendini, serin ile soğuk arasında kararsız havanın nefesine değişi... 

Öyle geceler olur ki bilemezsin; neyin ağırlığını taşıdığını bilemediğin gibi ağırlıkların taşıyıp geldiği değişim haberlerine de ne diyeceğini bilemezsin. Aklın durdursa da kendini, yüreğinden geçenleri kendin dahil kimseye diyemezsin. 

Öyle günler olur ki... 
Susmak istersin, susamak... Başka insanlara başka mevsimlerde anlatmak, başka sözlerle... Kimsenin görmediği, bilmediği, kendine dost edip özler gibi eski dostu özlediğin kendi gerçeğin... 

Gerçeğin olamayacak tanışıklıkları yaşamak çok da iyi değil galiba... Dünyan ne kadar küçük, kafan o kadar rahat... Ne kadar az ise değerlerin  ve bağlılıkların o kadar özgürsün! 

Bu iç sıkıntısının paylaşılır yanı yok, kime sussam can sıkıntısı sanacak... 

12 Şubat, 2013

Çabam

Kabuğumu değiştirmek değil, kabuğumu çatlatmak... Zirveye tırmanmak değil, yokuşu çıkmak için patika yol açmak...

Tedirginlikten biraz fazla, korkularım var hatta.. Gözüm kara değil ama cesaretim de yok değil. Niyetim var çabalamaya...

26 Ocak, 2013

25 Yaşım...

Çeyrek asırlık olmaya hazırlanırken, tatlı - tatsız ama gerçek olaylarla yaşamı, ölümü, bir ömrün ne ile var olduğunu, olabileceğini, olması gerektiğini düşünme şansım oldu.

Yaş almak, yaşlanmak ve ihtiyarlamayı düşündüm. Bugünümün yarınımda benim için ne inşa ettiğini..
Hayatın ne kadar zor olduğunu, olabileceğini çeyrek asırlık olmadan biraz önce ancak görmeye başladım. İnsan tercihleriyle yaşar derken, kararsızlığın ötesinde çaresizliğin de varlığını...

Zamana bırakmak kavramının top yekun salıvermek olmadığını ve beklemek ile eylemek arasındaki ilişkinin erdemle örülü olması gerektiğini de bu yaşımda öğrendim.

Şimdi dönüp baktığımda, kendime inanamadığım yoğunluklar geçirdim. Bu dönemlerde hep kendimden vazgeçtim sanırken, aslında kendimmişim koruduğum şimdilerde görüyorum. Sadece yoğunluktan değil yorgunluktan da gözümden yaş gelirken enerjimi neye harcayacağıma kendim karar veremezken yaptığım iç muhakemelerde bulmuşum doğrumu, yanlışımı.

"Her defasında insanlığa, kendi kişinde olduğu kadar başka herkesin kişisinde de, sırf araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak davranacak biçimde eylemde bulun." diyen Kant ile tanıştığımda yıllar önce, söylediklerinden ne duyduğumu çok düşünmüştüm. Görünür görünmez, büyük küçük eylemin hayatı kuran şey olduğunu ve eylemin biçiminin de amacının da kişinin kendi oluşumu ve var oluşu ile ilgili olduğu fikrini geliştirmek zor değildi, çoşku vericiydi hatta. Ama bunu gerçeğe dönüştürmenin pek kolay olmadığını, oldu sandığın şeylerin bile aslında olmadığını ve her zaman daha iyisinin olacağını da düşe kalka öğrenmeye çalışıyorum şimdilerde.

"Bir hareketi doğru ya da yanlış yapan sonuçları değil, hareketin ilk yapıldığındaki güdüdür" dediğini yeni öğrendim Kant'ın. O ne demek istemiş bilemem elbet, ama kendimce duyduğum bir şeyler var sözlerinden. Duyup yorumlamaya çalıştığım...

Kolay bir yıl olmadı 24 yaşım. Çok çırpındım, çok yıkıldım. Çok karar aldım, çok gözümü kararttım. Çok zor sandıklarım en kolayları olurken, kolay ve güzel sandıklarım da kabusum oldu zaman zaman.
Bu yıl belki biraz da vazgeçmemeyi öğrendim.

Ben kendimle hemhal olurken, düşe kalka yürümeye çalışırken hep olan, iyi ki olan sevdiğim ve sevmediğim pek çok insan da vardı. İyi ki vardı. Kimi hayatımı eviren pek çok kararı vermemi sağlayan deneyimleri yaşattı; iyi kötü. Kimileri yıllardır kendinden ve var oluş halinden öğrendiklerimle var olmaya, artmaya devam etti. Kimileri de bana her ne olursa olsun, hatalarım ve doğrularımda sadece kendileri oldukları için, sadece ben olduğum için hep vardı... Hepsi de iyi ki vardı ama dürüst davranacağım, bazıları iyi ki varlar...

Yarınımı bilmiyorum ama umudum var, bugünümden memnunum. Sorularım var, tedirginliklerim çok ama içim rahat.