30 Aralık, 2008

DamlaSuKuşum

DamlaSuKuşum,

Özlem sözcüklerini yineler olmaktan utanıyorum, utanıyorum hiç bişey yapmayışımızdan:(


Çok özledim desem şimdi, özledin de ne yaptın sorusu gelmeyecek mi ardından?

Ne yaptık görüşmeyeli ? çookk uzun zamanlardan beri değil mi?

Garip ama değil mi? Yolda bile karşılaşmadık:(

aklımdan neler geçiyo bi bilsen şimdi, içimden neler geçiyo.
oturup anlatasım var, pek te fazla konuşmadan, dinler misin beni?
bakıp gözlerine dinleyesim var, anlatır mısın hikayeni?

kar başlasa hafiften, kar taneciklerinin üzerinden şarkılar söyleyerek gelsen ne güzel olur dimi?
ne güzel olur, gelsende ısıtsan üşüyen yüreğimi...

aldım, sakladım o küçük siyah kalbi...

24 Aralık, 2008

into the wild



Bi film izledim dün, into the wild...

Daha önce bi kez daha izlemeye çalışıp, açamayıp izleyememiştik.

İyiki dedim, orada o gece izlememişiz.

İyiki...

Çok içinden, sürecin tam orta yerinde olan ve benim yaşadıklarımın da en direkt şahidi olana bile söylemekten korkacağım kadar bütünledi tüm gerçeklikleri.

Dağ, taş ,dere,tepe de yürürken hissedilenle asfalt zemin üzerindeki hislerin öfkeli ve şaşkın çatışması...

İçindeki kabukların altından çıkanlara bakıp ne zaman ve nasıl içine yerleşip kaldıklarını düşünmeyi, fiziksel eylemlerle zamanı kandırırken düşünsel gerçekliklerin değişimi...

Tanıdık bi döngü içinde, çok yabancı...

Gerçeklik; Gördüğüm ve Hissttiğim.!

14 Aralık, 2008

Griyiz



Beyaz taraf iyi;


Doymuş karınlar geliyor demek.




Siyah taraf kötü;


Boş karınlar gidiyor demek.









Ama biz farklıyız; Önden de arkada da griyiz.


Yani hep açız.

11 Aralık, 2008

- yorum.

Şimdiki zamanın birinci tekil şahsına çekimlenmiş fiillerle meşgulüm, hiç bir eylemde bulunmadan. Düşünmekten kaçmak, hayattan kaçmak bir eylemse onu bilemem tabi, onu dahil etmeden konuşuyorum şu an.

Mümkün olduğunca kaçak durup, hayatın tamda içinde gösteriyorum kendimi. ' Metanetli insan' oluyorum, metanetinden dolayı övülenler kervanına katılıyorum. Hiç bir şey olmamış gibi davranıyorum, olan biteni hametmiş yemiş yutmuş olmanın ağır başlılığı diye bir etiket yapışıyor üstüme.

Beni, dairenin içine merkeze benimle yakın yerlerde, yada benden daha yakın yerlerde dahil olanları içeren plan programlara yok diyorum yapmam gereken işler var, odaklanamayıp ta bitiremediğim için biriken.. Halbuki hala aynı odaksızlığa hakimim...

İşler biriktiriyorum, yapmam gerkenler ve yapmak istediklerim.
yapmak istediklerimi yapmak için, yapmam gerekenlerin bitmesini bekliyorum, yapmam gerekenleri yapmadan.

yazmak istiyorum olan biteni, yaşananları. Kelimelerden kaçıyorum oysa, sanki ben yazmassam hiç yaşamamışım gibi davranabilirim gibi. Sanki biter gibi diye bu zaman...

Ölümü düşünüyorum, ölümle ilk yüzleşmemi. Ve daha sonrakileri.
Etkilerin farklılığına sebepler aramıyorum da nedenlerini bulmaya çalışıyorum.
İLk yüzleşmemin bendeki etkisinin hiç idrak edilmememiş olduğunu, daha çocuktun sen dört yaşında'yla başlayan ve anlattıklarımın hayal ürünü olduğunu sanan cümleler sonrasında öğreniyorum . Ve zamanın bazı şeyleri bazı insanlara nasıl da unutturabildiğine şaşıyorum.

Hayretle yakın çeremdeki insanları izliyorum, kendimi bildim bileli hayatımda olan akrabalarımı. Beraber büyüdüğüm insanların varlığına hem hayretle kızıp, hemde şükrediyorum, bazı çirkinlikleri bu akdar içinden görmeme olanak tanıdıkları için..

İnsan ilişkilerini düşünüyorum, düşünür gibi yapamadan. Şaşıyorum. Korkuyorum, doğru olan varsa bile bulamamanın zorluğundan...

Şimdiki zamanın birnci tekil şahsına çekimlenen fiiller arasından da KAÇIYORUM...