30 Ağustos, 2012

E Sus / Es - Us Zamanları...

Sus sus sus...
Es ver, Us'lu ol!

Konuşmaktan, anlatmaktan, kendi kendime "acabalar" ile yaklaşmaya çalışmak ve kaç boyutu olduğunu bilmediğim bir gerçeği tüm boyutlarıyla görmeye çalışmaktan yoruldum. Hani böyle günlerce uyursunuz da, hem yorgunluğunuz geçmez, hem gerçekle hem rüyayla uğraşırsınız ya...

16 Ağustos, 2012

Böyle Geceler...

Böyle gecelerin sabahlarında hep bir ses bekliyor insan, bir mesaj. Evrenden, doğadan, arkadaşlardan, dosttan, adı olmayan sevgiliden...

Gökyüzünün seni sarması güven verirken, kafanı kaldırdığında gördüğün gecenin fazla geldiği gecelerde yani...
Söylediğin, söylediğini duyduğunu bildiğine söylediğin ve söyledikçe sustuğun geceler... Ağlamak ya da ağlayamamaktan bitkin düştüğün... Konuştuğun, konuştuğun, tüm zehrini atıp barış için beklediğin... Uykuya susadıkça uyumanın fazla geldiği gecelerde yani, kendini sokaklara attığın ama kaçtığın eve geri döndüğün...

Geçmişle o an arasında bir sünger çekmek için hevesle beklediğin gecelerde, bir sonraki cümlenin yeni bir sabah ile yeni bir şeye kurulması için sabırsızlandığın gecelerde yani...

Hiç ses gelmeyeceğini bile bile, belki de kaçmak için kendi sesinden, beklersin işte bir ses gelecek diye.
O ses gelmez, o öyle bir sestir ki, geldiğinde duyabilmektedir kişinin marifeti... Duymak için susmayı ve yüreği susturmayı öğrenmeli....

 15 Ağustos'12
Bir Çengelköy gecesi, ya da erken sabahı işte... 

Ve dahası...

Birbirinin peşi sıra gelenler...

Ne zaman biteceğini bilmiyorum bu gelmelerin, ama götürmek için geldiklerini biliyorum.

Ya benden bir şeyler götürmeye, ya da beni bir yerlere götürmeye...

En büyük hayalim, en büyük hayal kırıklığım oldu demiştim ya, bir ihtimal daha var belki; hayal etmeyi beceremediklerim...
Dua etmekten korktuğum gibi, hayal etmekten de korkuyorum çoğu kez. Gerçek olduğu yerde, gerçekliğini bilememekten... Bir de, bir yol var ki bu aralar, hayalinden başka sığınak ve ihtimali olmadığı gibi, olmadan da yapamadığım...

Aklım, bedenim, beynim ve yüreğim... Hepsi başka bir telaşta bu ara...Ruhum ise, beklenenin ötesinde sakin ve dingin, yorgun tabi bir de... Heyecan ve mutluluktan başım dönmüyor -ki dönebilirdi de- ama dinginim, huzurlu gibiyim. Hatalarıma yaklaşırken daha yetişkin, heveslerime bakarken daha çocuk...

Aslında, dönüp bakmayı canımın istemediği günlerim de uzakta değil çok... Bir türlü dönemediğim blogumdaki eşik, temiz geleceğim sözü mesela. Temiz desem değil ama kirli de değil, hafif değil ama ağırlığını da kaybetmiş bir mevzu gibiler şu anda. Belki kirin, pasın benim asıma yazılmış çöpler olarak ayan beyan olduğundandır ortada...

İnancımı kaybettiğimden, gücümü yetiremediğimden... Karar vermenin rahatlığı, vazgeçmenin ızdırabını bastırdı. Yine sonsuz belirsiz önüm, ne gelecek başıma bilmiyorum. Sadece iyi olacağına inanıyorum, inanmak zor değil çünkü niyetime de eylemime de güveniyorum. Anlatamasam da doğru kişilere ne/ nasıl, o en derinde kurduğum hayali bekliyorum.  Dahası, dahasını da duyuyorum bu günlerde. En çok açık kapı bulacağımı sandıklarımda çat çat birer birer kapanırken kapılar suratıma, beklentisine bile girmediğim kocaman kapıları görüyorum.

Küçükken yaptığımız gizli niyetli, bol geyikli espriler geliyor aklıma... Gülümsüyorum...


10 Ağustos'12 / Asos

Ve dahası...

Çok değil, bir kaç ay önce umut dolu imiş yazdıklarım bu deftere... Sevgiden, birlikte var etmekten dem vurmuşum...

Bu bitmek bilmezcesine uzun ama aslında kısacık zamanda yüklemlerimin yönünü böyle hızlı değiştiren ne oldu?
Ne oldu da en büyük hayalim, en büyük mutsuzluğum oldu?
Ben ne yaptım? Ben kime ne yaptım ve ne oldu bana?

Hala bir köşesi - odak hissettiğim ama bana uzak duran köşesi- alev alev, heyecanlı, inançlı ve beni var edenken, meydan yerinde görünen bu öfkem de ne? Nasıl yerleşti bu soğukluk içime?

Nasıl büyüdü? Ne oldu bana? Kendime ne yaptım?
Nerede bıraktım? Nerede unuttum?
Ne zaman vazgeçtim? Niye yaptım bunu kendime?


Bir dönemin dönüm noktası olan dönemselden.... 
Ağustos'12

Beklenen Buluşma...

...'yı yaşıyoruz bu gece...

Pek çoklarından arınıp gelmeye söz vermiştim kendime, temiz gelmeye...
Arındım da... Ama gelemedim.

Bir Kaş tatilim var; unutulmasın diye yazmak istediğim...
Öncesinde bir doğa kampı, sonrasında bir dönemsel yaz projesi var; dönüm noktalarına vesile olan.
Kutlu bir savunma jürisi deneyimi var; pek çok yönden beslenen sevinci içime sığmazken başka başka tatsızlıkların arasında yitip giden...

Şimdi...
Birikmişlerle dönüyorum dükkana... Yüzüm yoktu gelmeye ya, kürkçü dükkanı işte...

Küçükken ben daha, büyü artık dediler diye galiba bunca sancı... Ya da kırmaya çalışırken kabuğu, vurdular diye kafama. Her ne ise; canım acıyor işte. Canım acıyor derinlerden bu günlerde.. Hem de, hiç hesapta olmayan başka kocaman sevinçlerim de varken perde arkasında. O'nlar şimdilik bana kalsınlar, habersizlerken kendilerinden...

Tarihi geçmiş ama içimden geçememişler var şimdi... En son da dün geceye dair bir "böyle gecelerde" sesi.