27 Ekim, 2010

Kendime Diyecek Sözüm

Komiğim komik!

Bölge Bilimi ve Planlaması dersine ödev taslağı hazırlarken yüksek lisans tez konuma karar veriyorum.

Ne diyeyim, doğmamış bebeye don biçmek bu olsa gerek.

Komiksin kızım diyorum, gülüyorum kendime. Yine de, "niye olmasın" diyen o iç sesi seviyorum:)

Antep Eğitiminden Kısa kısa

İlk defa bu kadar çok tepine tepine güldüm bir eğitimde.

İlk defa stresin s'sinden bu kadar uzak.

İlk defa bu kadar güvenle, rahat, "yapmam gerek" histerisinden uzak.

İlk defa en ufak bişeye bile sinir olmadan

Barış gibi, kendiliğinden ve olması gereken gibi.

Kolay katılımcı + kolay ekip = keyifli eğitim
işte böyle boynumuzu bükmüştük gelmeyen katılımcıları beklerken :)




" Entep'te insan haklarını savunucuk"

" çalışmayalım yiyelim. hiç çalışmayalım hep yiyelim"

" haaa ha aaaa"

21 Ekim, 2010

ve sezon açılır...

SamsunGEM eğitimi ile açıp Demokrasi labratuvarı ile kapattığımız yaz sezonunun ardından, Gaziantep eğitimi ile güz sezonunu açıyoruz efenim.

Antep güneşi insana yakın, sırlı sorulara saklanmayan, kokusu da rengi de kucak kucak size kalan bir kent idi haziranda.
Ve şimdi inanıyorum ki, daha yaşanabilir bir dünya ve toplumsal barışla tüm kokuları, tatları, renkleri ve sesleriyle daha da anlamlanacak o davetkar kent.

14 Ekim, 2010

Sofrasız

Demişim ya hani, sensiz kaç bayram sofrası diye, artık bayram sofralarımız da olmayacak.

İtiraf

Rahatsızlık veren hislerden kurtulmak için yazmak hikayesi koca bi yalan.
Yok öyle bişi.
Çünkü ben rahatsızsam - o hisle - yaz/a/mıyorum. "ability" durumundan emin değilim.
Kus/ama/mak konusunda eminim mesela. Dünyanın en büyük kusmuk dalgasını yaratmak istesem de kusamıyorum.

Ama yazabilirken yazmıyorum galiba. Bunu daha net bi şekilde söylemedim kendime.

"Toplum gençlere güvenmiyor" diye bağrınan gençlerin birbirlerine güvenmemelerinin ardından gözüme yanlışlıkla çarpan "en iyisini biz yaparız da ondan" ışıklarının bir "ekip ruhu" ile sarmalanmış olması o görünür ekip ruhunun aslında ekipten her kopanın ardından aşağılama yöntemiyle eğlenme, hatta kimi zaman üretime malzeme yapma vs eylemleriyle "ekip" işine sadece kendi egosunu var edebilecek bir alan oluşturmak için tutunmuş yüce bireyleri görünüveriyor gözüme.

Ve mesela böyle durumlarda dişlerimin sıakrak küfretmek geçiyor içimden, öyle olduğu için değil kimse, tam aksi ile reklam yapıp "varlık"larını sürdürdükleri ve "çok seviyoruz" dediklerine bir de "yeni" diye barkod basıp, bu barkoddakilerin ancak ortamdan zamanla bişeyler öğrenebilecekleri haricinde bir düşünce geliştirmeyi bile akıllarının ucundan geçirmedikleri için.

Bu iş böyle yapılmaz diyip çekip gidesim gelmedi değil. Bu iş böyle yapılmaz demek yerine siz şimdi bunları söylüyorsunuz ama bu söylediklerinizin bla bla bla yalnarını görmezden gelmenin yıllardır sizi körelten şey olduğunu hiç düşünmediniz mi diyesim gelmedi değil.

Sus kızım sen önce yeni barkodunu bi sev bi alış bakalım diye kendime söylemedim değil.

Karar: Ya bu diyardan giderim, ya bu deveyi güderim.

Öyle bi değişir ki orası, öyle bi değişir ki gündemler ruhunuz bile duymaz.
Siz istediğiniz güne kaçın beyler, ben bilmem kaçıncı paralel evrenden bile gelirim

05 Ekim, 2010

Bir Veda, Bir Kutlama

Sana gitme demek isterdim,
Ama gitmelisin.
Bol ışıklı anılar biriktirip geri dönmelisin.

İspanya çok uzak evet,
Ama belki bi gün Tavukgöğsü yaparım?
Alır sana gelirim

Hem, güneşin yeni yeni kendini gösterdiği bahar günlerinde Çengelköy'de verdiğin o güzel haber, o mutluluk katlanarak büyüyor mu ne?

Mutlu ol Şirinseverim.
Beni özle, ama üzülme.
Çünkü ben öyle yapmayı öğreneceğim.

04 Ekim, 2010

Mevsim Manzaraları Der ki;

Dün, Teknik Geziden dönüş yolundayken, Konya'dan İstanbul'a dönerken otobüsdeki muhabbetlerden insanın ne menem bir şey olduğuu anlamaya çalışırken bulut-güneş ve denizin kenetlendiği hale döndü gözlerim.

Mevsim manzaralarının bi süredir bana söylediklerini hatırladım.

Tüm cesaretiyle, kendi gibi dolu dolu geçen kış, bazen rüzgarlı ama çoğunlukla sakin yağan karı ve soğuğuyla kışı "ne gelirse gelsin, hazırım ben bana gelsin" dedirten güçlü bir kış yaşatacağı belliydi.
Böyle güçlü, kendini bilen, adam akıllı kışları severim ben. Kış çocuğu olduğumdan belki.

Kararsız, geldi mi şımarık, ama süreklilik için savaşmayacak denli kaypak bahar canımı sıkmıştı. Mide ağrılarını anımsatmıştı. Ama yaz rahat geçecek dedirtmişti.

Kış koşturmacalı, dimdik, yüzüm kendime dönük ve içim serin geçti.
Bahar bulanık, hiçlikte yorulan, her meltemde pes eder haldeydi.
Yaz, gevşek mi gevşek, rahat mı rahat ama daha önce tanışık olmadığım denli büyük bir acıyla çat diye bitti, hemde öfkeye bulanmış.
Sonbahar şimdi, ama araya kaynadı. geçsin gitsinlikleri yolcu etmeye hevesli.

Dün, kurşuni denizin üstünde bulutlar kocaman boşluklar oluşturarak kararlı katmanlar oluşturup güneşi içlerine almışlar. Ve güneşten keskin, bulutlardan süzülüp gelen ışınlar, kusursuz açılarla düşüyor kurşuniliklerin üzerine.
Işık ya yok, ya keskin ama bulanık.
Bu, kış habercisi. Kış manzarasına haberci konuşan mevsim sesi.

Kış, zor, yorucu - hem de daha öncekilerden  farklı yorgunlukla- olacak, ama sonra belki gözlerimi kısarak, sırf içimdeki sesler gözlerimden dışarı çıkmasın diye, bakacağım. Gördüğüm, görmek için gittiğim olacak.
Kış hayrolsun.
Şubata dek, bu manzara sorumludur.

Ha bir de, deprem oldu dün akşam. Kurşuniliklerden bir ses daha geldi yüreğime.

Yarım Kalan Yazılar

Defterler eskidiğinden değil,

Hayatın hızlı, yorarken dinçleştiren, kendime döndüren ve huzura yürüten günlerinde olmadığımdan şimdi,

Yani, yaşanılanların eskimesinden

Ya da eskisin istediklerimden.

- ki arada derede içimi kıpırdatıp huzurla gülümsetenlere sahip çıksam bile tek, kuş olur uçardım-

Ama zaman değişken, bunu da bilirim.