04 Ekim, 2010

Mevsim Manzaraları Der ki;

Dün, Teknik Geziden dönüş yolundayken, Konya'dan İstanbul'a dönerken otobüsdeki muhabbetlerden insanın ne menem bir şey olduğuu anlamaya çalışırken bulut-güneş ve denizin kenetlendiği hale döndü gözlerim.

Mevsim manzaralarının bi süredir bana söylediklerini hatırladım.

Tüm cesaretiyle, kendi gibi dolu dolu geçen kış, bazen rüzgarlı ama çoğunlukla sakin yağan karı ve soğuğuyla kışı "ne gelirse gelsin, hazırım ben bana gelsin" dedirten güçlü bir kış yaşatacağı belliydi.
Böyle güçlü, kendini bilen, adam akıllı kışları severim ben. Kış çocuğu olduğumdan belki.

Kararsız, geldi mi şımarık, ama süreklilik için savaşmayacak denli kaypak bahar canımı sıkmıştı. Mide ağrılarını anımsatmıştı. Ama yaz rahat geçecek dedirtmişti.

Kış koşturmacalı, dimdik, yüzüm kendime dönük ve içim serin geçti.
Bahar bulanık, hiçlikte yorulan, her meltemde pes eder haldeydi.
Yaz, gevşek mi gevşek, rahat mı rahat ama daha önce tanışık olmadığım denli büyük bir acıyla çat diye bitti, hemde öfkeye bulanmış.
Sonbahar şimdi, ama araya kaynadı. geçsin gitsinlikleri yolcu etmeye hevesli.

Dün, kurşuni denizin üstünde bulutlar kocaman boşluklar oluşturarak kararlı katmanlar oluşturup güneşi içlerine almışlar. Ve güneşten keskin, bulutlardan süzülüp gelen ışınlar, kusursuz açılarla düşüyor kurşuniliklerin üzerine.
Işık ya yok, ya keskin ama bulanık.
Bu, kış habercisi. Kış manzarasına haberci konuşan mevsim sesi.

Kış, zor, yorucu - hem de daha öncekilerden  farklı yorgunlukla- olacak, ama sonra belki gözlerimi kısarak, sırf içimdeki sesler gözlerimden dışarı çıkmasın diye, bakacağım. Gördüğüm, görmek için gittiğim olacak.
Kış hayrolsun.
Şubata dek, bu manzara sorumludur.

Ha bir de, deprem oldu dün akşam. Kurşuniliklerden bir ses daha geldi yüreğime.

Hiç yorum yok: