16 Ekim, 2011

Kutlu Sonlarım

Her şeye bir ara mı versem diyorum? okul beni beklese mesela ben bitsin diye onun gözünün içine bakıp duracağıma... Elimde biriken işlerin hepsi gecikmişliğin ağırlığı ve çirkinliğinde kendi kendine çürüyüp gitse. Bir müddet eve hiç gelmesem mesela, akşamları dönerken yorgunluktan canımın acıdığını hissetmesem böylece. Ya da hiç evden çıkmsan, köprü trafiği olgusunu unutana kadar. Günün kör saatlerinde uyanmak zorunda kalmasam listedeki işler bitmedi diye.

Öğrenmek hevesinden vazgeçsem mesela, bilginin deneyimden beslendiği inancımı da yitirip hiçbirşeyden başka birşey yapmak için koşmasam hayatın peşinden. Ne bileyim, dayımın torpiliyle İBB'de kadrolu şehir plancısı olsam, bende istenilen projeyi çizip plan tadilatı yapsam, orman alanlarına yerleşime uygundur diye rapor yazıp üçüncü köprü projesine imzamı atsam, kafam rahat olur işte. Akşamları beşten sonra ismek kursuna gidip, öğle aralarında bulmaca çözerim. Haftasonları kadın kolları etkinlikleri ile o koru seni, bu yalı benim gezer beş çayı içerim.

Ne bileyim, öteki türlüsühayal ettiğimden daha zor galiba. Kaçacak yerimde kalmadı şimdi. Bitiş ve başlangıç çizgilerindeyim. Böyle bir son sınıf stresini de hiç görmemiştim.

Vazgeçsem ne kolay olur değil mi, tabi eğer unutursa zihnim. Yüksek lisansmış... Sosyolojiymiş... pehh.. yapacağım iki araştırma bi tezden kim ne fayda görecek ki...

Sonsuza kadar aptal paftaları boyayayım mesela, damarımdan akan kan değil curecolor mürekkebi olsun.

Güzel hatalarım var benim. Düşdüğüm en derin dipte bile bu olacaktır tesellim. Güzel hatalarım var ve pişmanlıklarım hatalarım değil, doğru bu diye öğretildi diye peşinden gittiklerim.

14 Ekim, 2011

İsyan

İçte isyan var şimdi,
çünkü
dıştan hep iyidir halim..
Bir rivayete göre -hem de beni çok iyi tanıdığını idda edenlerin rivayet ettiğine göre-; Bana bir şey olmazmış zaten.

Tanıştığımıza memnun oldum; ben isyanda öldüm sen gördün mü?
Yazık, halbuki bana bir şey olmazdı zaten. Ki buydu beni öldüren.
Hiçbir şeyin olmadığı bir beden, bir ben.

Korkuyorum.

Canım acıyor.
Yorgunluktan. Kimseye söylemeyin ama sevdiğim üretken mutlu sabahlardan değil bu aralar sabahlar.
Koca bir beyin yorgunluğu ile, kendimi yırtarak ayırıyorum sanki yataktan.

Ellerim, ayaklarım hep şiş. Bedenim benden şikayetçi.
Kafam sık sık, kayboluşlarda, yazık oluşlarda yitik, gözü kara bir ihanetçi.

Kendime verdiğim sözler, yaşamdan aldığım zevkler, şimdi uzakta ve biraz da düşmanca kıs kıs gülüyorlar gibi.

Oysa yaşamak, yorulmak değil miydi?
İnandığının, aşk ile yaptığının peşinde,
Önüm, arkam, sağım, solum, yönüm, yolum;
Korkuyorum.

04 Ekim, 2011

Twikler



Az önce tweeterdan şunu yazdım; "Galata meydanında radikal bir karar alıp kuleyi yıkıp yerine yedi katlı alışveriş merkezi yapsam diyorum, projeyi savunması kolay olur."

Proje hocam şöyle bir şey ile cevcap vermiş; " ve hocamız düşüp bayılır."

İçindekileri ve galiba seni de seviyorum itü şbp :) Bazılarını biraz daha çok seviyorum ama kabul


01 Ekim, 2011

Gerçekliğine inanmadığım bir ilişkisel bağlılığa, kucak kucak çok severimlere, öpücük öpücük hoşçakallara, hatta yaaaa seni çok özledimlere bile bi s..ktr git diyesim var.

Benim o yumuşacık içim bi kere kızdı mı, hiç eskisi gibi olmuyor biliyor musunuz? Her kabullenilen, özrü dilenen ya da hesaplaşması görülen ve halledilenden sonra bile, yüzünüze bakmak yerine uzaklara bakmak, söyleyecek ağız dolusu lafım olsa bile susmak daha iyi geliyor.

Sonra merve seda huysuz oluyor. Huysuzum lan ne var, size iyi huylu oldukta ne oldu... Sizin yüzünüzden ötelenenler uzak, siz ve sizin gibilerde yok oldu. Böyle bir ilişkisel algıda huylu olacağıma, huysuz olurum daha iyi, hiç olmazsa anlamadığınız o huylarım boşa gitmez huysuz olunca.

Bundan sonra yanınıza, huyumu evde bırakıp geleceğim. Hatta söylemesi ayıptır yanınıze gelmeyeceğim. Gelir de bulursanız görürsünüz.