28 Eylül, 2011

Galata'nın Yolları...

Dün İstanbul'da meydan gezmesine çıktım, tabi ki tekkeyi ziyaret etmeden dönmedim:)
Dünden aklımda kalan en güzel fotoğraf, ofisin önünde esneyerek kahvesini yudumlayan sevgili Erhan dude idi.

Dün yaptığım proje gezintisinde kendimi Galata Kulesi'ne odaklayarak dolaşmaya çalıştım, nereler beni oraya götürüyor, nerede nasıl engeller çıkıyor, bana hazırladığı ne gibi süpizler var...

Çok istedim oldu, bu dönem Galata Meydanı, Tünel Meydanı, Kumbaracı Yokuşu ve Yüksek Kaldırım'ı içeren bir bölgeyi çalışacağım. Sözümona kentsel tasarım yapacağım, yapabileceğime hiç inanmasamda. Ama çok büyük bir tehlike bekliyor beni; kapılıp gitmek. Korkuyorum gece-gündüz renkleri, tüm dünya sesleri, kapı önü yüzleri, arka bahçe gizlerine, boş binalarda masal heveslerine, akordeon sesine, midye dolma sepetlerine, mahallerlerdeki çocuk çetelerine kapılıp gidersem diye...

Korkuyorum çünkü biliyorum ki, kapılıp gitmek gitmek değil; gidememek. Gitmek gibi rahat değil gidememek.
Gel-gitler beni yorar, med-cezirlerin vurduğu kayalıkları yorduğu gibi. Ben denizinde kayalık değilim ki sen balık olasın bu dünyanın. Nasıl ki hiç kimse kaçamazsa ıslanmaktan, çünkü doğmadan daha ıslaktı dünyamız, ben de kaçamam bu kentin beni yormasından.

Komik Ben

Güldürdüm yine kendimi, senelerdir hep aynısını yaptığım bir şeyi yeni keşfetmiş gibi hissederek:)

Biriken işleri toplarlama, önümüzdeki günlerde elime ayağıma dolanma ihtimali olan tüm kalabalığı yerli yerine yerleştirme ivmesini veren yine bir eğitim haberi oldu.

Ben adam olmam yazıcaktım, sonra farkettim olamam ki ben kadınım:)

26 Eylül, 2011

Bir Proce Gecesi

Dönem başı, heyecanı taze procelerinden biri elbetteki...
Herşey tanıdık, bir yandan peşinden koşup yakalayamadığım aklımda uçuşan "alanı tanımlama" cümleleri, fikirler bir yandan kağıt-kalem-yazı-boya arasında kuramadığım ilişki.

Yabancı dilim çok iyi değil doğrusu, her ne kadar son dört yıldır anadilimden çok olsa da hayatımda renk-kağıt-kalem-yazı bütünü dilini çok iyi anlasam da konuşamıyorum bir türlü.

Uykum mu? ııh hiç yok. Sevgiler kendim.

22 Eylül, 2011

Tesadüfler...

Şimdi söylesem inanmazsınız, ama vallahi gerçek.

Bir önceki yazının üstüne; bu dönem projede bana aşağdaki yazıyı yazdıran sokakları çalışıyorum.

En zor proje olacak olsa gerek, davulun sesi uzaktan hoş ve oturduğun yerden konuşmak kolayken eylemek bir miktar daha zor çünkü.

18 Eylül, 2011

Sokaklardan Geçtim

Sokakları dolaştım yine bu gün, objektif olmaya çalışarak. Sadece binaların fiziksel kullanımının ne olduğunu anlamaya çalıştığımı sık sık kendim hatırlatarak. Ama kayboldum. Son bir kaç turdur adımladığım Gümüşsuyu, Cihangir, Tomtom, Çukurcuma sokaklarından sonra bugün Kumbaracı yokuşunun arkasına saklanmış mahallelerde, çıkmazlarda kayboldum.

Sokakta çeteleşmeyi öğrenen ve parka girenlerden haraç kesen çocuklarla onlara bulaşmak istemediği için hurdacı önlerinde fare ölüleriyle oynayan çocukları gördüm. Ayıla bayıla yediğimiz midyelerin yapıldığı evleri gördüm. Kimbilir hangi nedenden bomboş duran, yüzyıl kadar uzak bugün gibi canlı birşeyler anlatmaya çalışan binaları gördüm. Bugün bir ara, İstanbul'da bir mahalle Mardin gördüm.

Beyoğlu beni her seferinde biraz daha şaşırtıyor. Birbirinden sanki taban tabana zıtmış gibi duran dünyalar birbirine yaslamış sırtını ancak öyle ayakta duruyorlar. Hepsi bir diğerini gözü kapalı dışlayan, öteleyen hayatlar birbiri içinde bir diğerini besleyip büyütüyor, kimi zaman yepyeni şeyler doğuruyor.

Biz hala kimin masası kimin sokağında kim ne içmiş, kimin çeketine haydari bulaşmış onu konuşaduralım. Ama görmeyelim, duymayalım, ve işimize gelmeyen her ne ve her kim varsa yokmuş gibi yapalım olur mu?

17 Eylül, 2011

Bu hafta kahvaltı menüsü için yeni bir şey icat ettim, yumurta yemek isteyipte kokusunu sevmeyenler için ideal.
Ayrıca bir de vejeteryan bir köfte icat ettim. Besleyici, sağlıklı, çevreci.
Yine yeşil severler için harika bir fırın makarna yaptım, o da ilk kez.

Bu hafta hatırladığım kadarıyla; Kahvaltılık tuzlu - tatlı dürümler, menemen, fasülköfte, patlıcan kavurma, zeytintağlı fasülye, kabaklı fırın makarna, tavuklu erişte, tarhana çorbası, peynirli sebze kebabı, sebzeli incik kebabı, kavurmalı tirit,kurabiyecik, reçellik kurabiye, patlıcan sırtı, domatesli köfte, çaylı kek, baharatlı tavuk sote yaptım.

Önemli nokta; hepsini de yaparken çok mutluydum. 

Sorun; tüm bunlar yapmam gereken ama tek başıma yapamadığım bir planı ve türlü türlü taleplerle etrafını örüp ulaşmayı ertelediğim bir kararı çağrıştırıyor.

Keşke bu karmaşadan beni çıkarıp alacak bir sebep olan arkadaşlarım olsa:)

14 Eylül, 2011

Okulum, Hocalarım ve Ben

En son Bursa'ya alan çalışmasına gitmeden önceki gece yazmıştım, daha önce benzeri deneyimlenmemiz bir yolculuğun hazırlık gecesi. Sonra erken dönüş, kısa istanbul ve öncekilerden oldukça farklı bir Konya - Bayram tatili ve gelen güzel haberlerle yazılacaklar epey de birikmişti aslında. Ama beni buraya döndüren başka bir şey oldu; Bursa heyecanını besleyen kişi.

Hem akademik bilgisinden hem insanlığından hem de çalışma disiplininden inanılmaz çok şey öğrendiğim; O'ndan öğrendiklerimle her seferinde öğrenmeyi, çalışmayı ve 'iyi insan olma yolunda yürümeyi' bir kez daha sevdiğim bir hocam var. Bu sabah yine, güzelliklerle var etti günü.

Düşünüyorum da bölümümü seviyorum derken, bilim alanı olarak planlamayı sevmemin bir sürü nedeni var, bütün gelecek planlarımı üzerine kurduğum. Ve bölümümü seviyorum derken, hocalarımla, ders ortamlarıyla, hep beraber yaptığımız işlerle, okulumla yani ekolojik ortamımla bütün olarak seviyorum.

Hele sivil toplum kuruluşları ile yaptığımız çalışmalarda beni alıp götüren işler, ilkeler, iş yapışlar ve metodlarla Şehir ve Bölge Planlama eğitiminde yaptıklarımızın örtüştüğü, birbirini beslediği alanlar oldu mu, değmeyin keyfime.

Tüm bunların hakkını verebilecek yolum, bu alanlarda katkı koyarak hep insanlığın ortak iyisi için yeni şeyler üretebilecek enerjim ve inancım olsun, ve ben utandırmayayım başta kendim olmak üzere kimseleri, emeği geçenleri.