30 Kasım, 2011

2012

Öyle geliyor ki, zor bir yıl olacak kendileri...

Hastalıklar, vefatlar, afetler, tercihler, zor ama değerli, kolay ama boş eşiklerinde.

Hayrolsun...

14 Kasım, 2011

Yani...

İçim üşüyor varlığında,
olmasan belki soğukluğu da bilmezdim.
Ve söylediğinde dilim, bedenim
belki duyardın sen, olmasaydım ben.
Hani, hep duyarlıyızdır ya tanımadığımız ve uzak ötekilere karşı.
Karşıyım şimdi, karşı durdukların olmuşken sen,
Ve karşı pencereden tanışık olmadığın komşuyu izler gibi,
tanıdık benliğini arıyor gözlerim.
Bakıyorum,
da gördüğümü tanımıyorum.
İşte, içim üşüyor yani.
Tanı(ya)mamak kadar gerçek,
Gözüm bir yerden ısırıyor gibi kaypak da değil,
Tanımamak, yok olmak kadar net.


12 Kasım, 2011

Kendim ve Ben...

... biraz daha iyiyiz şimdi. Yaklaşık bir ay gibi bir zaman geçti kutlu sonlarım buhranının ardından. Bir kaç avuç göz yaşı, strese bulanmış bir mide felaketi, bir miktar kontrolsuz uyku serüveni, bayram vesilesi ile evde geçirebildiğim - ve çalışabildiğim - bir kaç gün her ne kadar bitmesi gerekenler listesinin yarısına bile yaklaşamamış bile olsam da görece iyi halim.

Elime ayağıma dolaşmış, uzadıkça uzamış işleri teslim etmenin rahatlığı var. Sonrasında her ne kadar sünüp gelen kuyrukları olsa da önceden bana bilgisi verilmeyen çalışma süreçleri için deliler gibi sorumluluk altında hissetmiyorum kendimi, biraz da ne kadar ince düşünürsen düşün kendi istediğini yapmadığın müddetçe tatmin olmayacak bir egonun varlığına aymanın da etkisi var tabi. Aidiyet hissetmeden iş yapmayı da deneyimledim.

Artık Pembe Ev insanıyım:) Ara sıra rüyalarımda bile görmeye başladım. Gençlik Merkezi nedir diye sorsanız içime sinerek vereceğim bir cevabım yok henüz, ama özellikle okulun yükünü biraz attıktan sonra sırtımdan bir takım planlarım ve arayışlarım var. Birde, müthiş güzel eğlenceli gecelerin orta yerinde kafasının en güzel haliyle " ben çok istiyorum oturup konuşalım, ne biliyorsam anlatayım" diyen muhteşem arkadaşlarım var. İki büyük pişmanlık sonrası vicdan azabım vardı, dilimi ısırıp sahiplerine anlattım. İçimi rahatladan suçu itiraf etme pskolojisinden çok karşılaştığım açıklık oldu, uzun zamanda belki görece az işle birikmiş ama çok sağlam içimde hissettiğim güveni sımsıkı yanımda görmek bambaşka birşeymiş gerçekten...

Okul... okulla ilgili hissiyatım, uzatmalı bir aşk acısı gibi... Çok sevmek çok nefret etmek. Başka bir tarifini bulamıyorum. Kendimi bu kadar ait, bu kadar yabancı hissetmek ve bu kadar eş zamanlı nasıl mümkün bilmiyorum.... Gururlarım ve utançlarım, mutluluklarım ve pişmanlıklarım nasıl bu kadar sarmal...? Okulla ilgili konuşmaya korkuyorum artık, git gellerde boğuluyorum diye. Her ne kadar o dünyadan kopmak istemesem de bitsin artık istiyorum, başka limanlara doğru yol almanın zamanı geldi artık sanki... Öğrenme ile yer edinme arayışlarının birbirine karışmasından korkuyorum. 

Başka... zamanla geçer sandığım ama bekledikçe büyüyen kırgınlıklarım var, ve hiç bir şey yapmak gelmiyor içimden. Varsayımlarla değerlendirilmek, geçmişten referansla paylaşımı sınırlı tutana karşı açık olmayı başaramıyorum sanırım. Yalan değil, ben nişan attım. Tek bir an düşündüğümde bile doluyor gölerim ve canım acıyor evet ama... neyse diyorum akışına bırakma bahenesi ile ertelemeye çalışarak... Acımak kadar acıtmak kadar ne bileyim işte bir sürü korkum, kırgınlığım ve biraz da öfkem var... Tatsızım.