23 Kasım, 2008

Ne çok Telefon Çalıyor...

İklimler değişiverdi birden bu hafta içinde.

Herkes sessiz, ama çok gürültü var.

Telefonlar çalıyor süreki, ne? ne olmuş? şimdi nasılmış? falan filancaya haber verdiniz mi? Napacakarmış peki? devam edip gidiyor gürültüler...

Çok gürültü var, çok kirlilik, esk defterlere bulaşık mürekkepler bile akla geliyor zaman zaman... Zaman ki zaten bu aralar ya kısacık ya çok olan... Bulamadık ortasını, zaman herkes için aynı mı akıyor?

Herkes suskun, kimse konuşmuyor, arada sırada konuşanlarda gürültüden duyulmuyor...

Gürültüye olmasa, herkesin suskunluğu ayyuka çıkacak, konuşur olmaktan bile tehlikeli belki...
Belki böyle zamanlarda gürültü yaratıp, gürültüyü dinlemeli...

14 Kasım, 2008

deLiKarı

Hakikaten deliyim ben, hatta zaman zaman delinin zoruyum!

Çalış geç git işte, adın çalıştı olsun.

Sanki saatlerdir çalışıyormuşsun hissiyatıyla saate bakıp sadece bi saatin geçtiğini farkediyosun, e tabi çalışırken bi yandan da yaptığın 'şey'i sorgulamakla beynini kemirirsen vakit sana çok gelir.

" benim istediğim bu değil di galiba"larla uğraşamktan, "oldu yada oluyo bi şekilde ama etik olmuyo, içime sinmiyo"lardan, kendi kendime eziyet ediyorum galiba. Belkide şunu sormalıyım;

"İstediğin ne olsa içinde istemediğin hiçbir şey olmayacak? "

sanırım net bir yanıtı yok bunun, çünkü konuları tek tek ellerimle seçmiş olsam bile her yerde gidişatı bana uymayan bişeyler olacak, çünkü doğam bu; bişiler uyduysa onla kavgam bitiyor, başka biyerinden tutup çekiştiriyorum bu sefer.

Delikarı, istediğinin içinde istemediğin "şey"lere takılıyo olmak gibi bi lüksün var, "istemediğinin içinde istemediklerinle ve nefret ettiğin şeylerle" uğraşıyo olsan ne yapacaktın?

ki bi gecelik kararsızlığa bakardı...

biraz çok acıyacak canım, kafamı hep karışık, kendimi hep verimsiz bulacağım okadar.

Tüm bu çelişki ikisinden birinin değersiz olmadığından, istemediğim"şey"lerle bile değer tartışması yaptığımdan,

bu iyi bişey sanırım, hiç bir şey hissetmediğin şeylerle ömür tüketiyo olmaktan iyi en azından.

12 Kasım, 2008

Baskı

Galiba, birileri bişeylere dair baskı kuruyor üzerimde, boğuluyorum. O birilerinin içinde ben varım birde. Bi benim, bi birileri, bi başkası.
Yoruyorum kendimi, yoruluyorum sonra...
Küsmek, susmak oturmak istiyorum da kime?
Bi durasım, bi koşasım var.
Tam, tamam diyorum, bırakıp giiyorum artık.
Önce DuR! diyor birileri, dur bi konuşalım...
Sonra kal, beraber bi duralım...
Sonra?
Yoruluyorum,
Yorgunluğum, yokluğunuzdan aslında.

05 Kasım, 2008

Okul içi havadurumu=)

Gülüyorum ya, ağlamalık aslında hali vaziyet.

Miss gibi bir ün bugün, güneşe gülümseyerek uyandım üstelik. Dün gecenin tortularının üstüne son konuşulan pek mi iyi geldi ne:)

Uykudan köpek gibi sürünür vaziyete gelmeden yattım, orda burda uyumaya değil kendi yatağıma, kendi yorganıma sarılıp yattım, nasıl özlemişim....

Sabahda güneşe uyandım, yataktan kalkmadan pencereyi açtım,üşüdüm ama kapatmadım, kapatmaya kıyamadım...

Mevsim sonbahar, ama günlük güneşlik hava. Halbuki bizim 126 nolu sınıfta havadurumu tamda sonbahara yakışır; yerlerde iki üç santim su birikintisi, tavandan şapır şapır yağmur yağıyor!! sınavda oturmak için önce kendine kuru bir masa bulman gerekiyor, ilk 10 puan masa bulmacadan:)
sınavda ayakkabılarım ıslandı, bilsem bot giyerdim. Bundan sonra okula dört mevsimlik tedbirle gelicem; güneş gözlüğü, sandalet yağmurluk, bot, kaban, ince ceket, tşört, hırka, kazak, askılı:Pp

Kıtır ekmekli kaşarlı domates çorbamı içiyorum şimdi.

Anneme akşamüstü gezmeye gidelim dedim, dersin yok mu dedi, boşver dedim, gezelim...

Eminönü'ne gidip küçük kırmızı deniz yıldızları mı alsam ne? Samsundan gelen deniz kabuklarıyla beraber takılırlar bi süre:)

DinlenME!

Dinlenmek isityorum...

Kendimi dinlemek...

Dinlenmek istiyorum, birileri beni dinlesin...

Sözcükler sahibine gitsin...

Dinleme... Ruhumu gezmeye çıkarmak istiyorum...

Ağlayasım var benim, kumsalsız sahillerde oturup küfredesim var kendime...

04 Kasım, 2008

SıKıLıYoRuM....

Sıkılıyorum hayattan...

Bu ara her üç beş günde bir, her haftanın sonuna doğru bi heycan hevesiyle yola çıkmaya hazırlanıyorum.
Dönüyorum sonra, bi kaç gün dünyadan kopuyorum. Hayattan kopamıyorum ama , yapmam gerekenlerin yazıldığı listelerden kaçmamak için sürünüyorum, iyi niyetime ikna edicem ya kendimi.
Bi başka heycana hazır olsun diye beden, koşturuyorum. Ruhum, arkada kalıyor bu aralar...
Gitmek değil sade, gittiğim yerden bi süre dönmemek istiyorum. Biraz kalmak... Farklı şehirlerde farklı insanlarla aynı şeyleri yapar olmak tatsız mı geliyor ne? Sadece bedenin koşturmacası işe yaramıyor demekki, ruhumu da taşımalıyım cebimde. Cebimdekileri dökünce ortaya kırık dökük yürek köşeleri çıkmamalı tek karşıma. Kentlerin ruhu da, kentlerdeki insanların ruhu da beslemeli ruhumu. O yüzden biraz kalmalıyım gittiğim yerde. Hemen dönmek, yoruyor galiba...

Dönerken yolda açaamdım gözümü, uyandırdılar. Bağırmışım uyurken, çığlık atmışım... Hayrdır dedim... açık tutamadım gözümü...

Git-gel'lerimin aceleci yalancılığı gibi aceleci oldu hastalıklarımda, artık hastalıklarım bile ayaküstü. İki gün uyuyunca kendi alemimde dönebiliyorum karar verilmişlerin dünyasına. Bu aralar ne kadar çok taktım, birilerinin birileri adına karar vermesi mevzusuna... Hep düşünülmüş en iyileri... Kim kime sordu halbuki içindeki yolun çizgisini... Neyse... Hep, herneyse...

Gitmek, biraz da kalmak istiyorum bu ara. İnsanlar istiyorum hayatımda, beraber yapılması gerekenler için değil, beraber olmak için insanlar istiyorum...Yapılmayı bekleyenler listesini bi kenara bırakıp oturmak istiyorum pencerenin önünde... Aklımdan geçenleri aramak, öylece konuşmak istiyorum... anlatmak, dinlemek... Susmak istiyorum, düşünmek, düşlemek...

Denizin koynuna kumdan yatak kurup uzanan kentleri düşünmek istiyorum ıslak sonbahar da...
Kentin uzandığı kumsallarda uzanıp oturmak, düşlemek istiyorum...

Yazıların rengine takılıp duruyorum, inadına renge sarmaya çalışıyorum ortalığı, siyahtan kaçıyorum, derinin kuytusuna kaçmayayım diye, Sezgi'nin sözünü çıkarmıyorum aklımdan. "derinlerde yaşamaya alışınca yüzeye çıkmak çok zor gelir insana". Derine kaçmamaya çalışıyorum. Net olma çabasından, kendimi bulamaz oluyorum zaman zaman... Bazen hissizleşiyor muyum diyorum? Bekleyenlerin, hedeflerin çokluğundan korkuyorum...
Sadece kendimle ve benle olmak isteyenlerle kalmak istiyorum...
Bi hafta sonuna ihtiyacım var galiba, cumadan cumartesiyi düşünmeyi gerektirmeyen, pazartesisi cumadan can sıkmaya başlamayan bi haftasonu...

Biraz ev, biraz sahil, bi balık ekmek, bi tutam hande, bi kaşık irmik helvası, bi tane fındıklı şekerpare, biraz gece.

sus seda sus... çalışmak lazım bu gece...

Babaannemi özledim ben...