04 Kasım, 2008

SıKıLıYoRuM....

Sıkılıyorum hayattan...

Bu ara her üç beş günde bir, her haftanın sonuna doğru bi heycan hevesiyle yola çıkmaya hazırlanıyorum.
Dönüyorum sonra, bi kaç gün dünyadan kopuyorum. Hayattan kopamıyorum ama , yapmam gerekenlerin yazıldığı listelerden kaçmamak için sürünüyorum, iyi niyetime ikna edicem ya kendimi.
Bi başka heycana hazır olsun diye beden, koşturuyorum. Ruhum, arkada kalıyor bu aralar...
Gitmek değil sade, gittiğim yerden bi süre dönmemek istiyorum. Biraz kalmak... Farklı şehirlerde farklı insanlarla aynı şeyleri yapar olmak tatsız mı geliyor ne? Sadece bedenin koşturmacası işe yaramıyor demekki, ruhumu da taşımalıyım cebimde. Cebimdekileri dökünce ortaya kırık dökük yürek köşeleri çıkmamalı tek karşıma. Kentlerin ruhu da, kentlerdeki insanların ruhu da beslemeli ruhumu. O yüzden biraz kalmalıyım gittiğim yerde. Hemen dönmek, yoruyor galiba...

Dönerken yolda açaamdım gözümü, uyandırdılar. Bağırmışım uyurken, çığlık atmışım... Hayrdır dedim... açık tutamadım gözümü...

Git-gel'lerimin aceleci yalancılığı gibi aceleci oldu hastalıklarımda, artık hastalıklarım bile ayaküstü. İki gün uyuyunca kendi alemimde dönebiliyorum karar verilmişlerin dünyasına. Bu aralar ne kadar çok taktım, birilerinin birileri adına karar vermesi mevzusuna... Hep düşünülmüş en iyileri... Kim kime sordu halbuki içindeki yolun çizgisini... Neyse... Hep, herneyse...

Gitmek, biraz da kalmak istiyorum bu ara. İnsanlar istiyorum hayatımda, beraber yapılması gerekenler için değil, beraber olmak için insanlar istiyorum...Yapılmayı bekleyenler listesini bi kenara bırakıp oturmak istiyorum pencerenin önünde... Aklımdan geçenleri aramak, öylece konuşmak istiyorum... anlatmak, dinlemek... Susmak istiyorum, düşünmek, düşlemek...

Denizin koynuna kumdan yatak kurup uzanan kentleri düşünmek istiyorum ıslak sonbahar da...
Kentin uzandığı kumsallarda uzanıp oturmak, düşlemek istiyorum...

Yazıların rengine takılıp duruyorum, inadına renge sarmaya çalışıyorum ortalığı, siyahtan kaçıyorum, derinin kuytusuna kaçmayayım diye, Sezgi'nin sözünü çıkarmıyorum aklımdan. "derinlerde yaşamaya alışınca yüzeye çıkmak çok zor gelir insana". Derine kaçmamaya çalışıyorum. Net olma çabasından, kendimi bulamaz oluyorum zaman zaman... Bazen hissizleşiyor muyum diyorum? Bekleyenlerin, hedeflerin çokluğundan korkuyorum...
Sadece kendimle ve benle olmak isteyenlerle kalmak istiyorum...
Bi hafta sonuna ihtiyacım var galiba, cumadan cumartesiyi düşünmeyi gerektirmeyen, pazartesisi cumadan can sıkmaya başlamayan bi haftasonu...

Biraz ev, biraz sahil, bi balık ekmek, bi tutam hande, bi kaşık irmik helvası, bi tane fındıklı şekerpare, biraz gece.

sus seda sus... çalışmak lazım bu gece...

Babaannemi özledim ben...

Hiç yorum yok: