02 Ekim, 2016

Sonbahar

Sonbahar İstanbul'a iyi geliyor.

İyi geliyor sonbahar bana. Yazın uyuşukluğundan çıkıp kışın yorgunluğuna yol alırken bana kendimi yoğurma şansı veriyor. Yoğuruldukça yoruluyorum bazen; bazı sonbaharlar parça parça, kırık dökük oluyor. Yaralı bereli ama illa ki iyileşmeye niyetli. Bazı sonbaharlar ise yormuyor; yoğuruldukça kıvamlanıyor, kendimi bulduruyor. Sanırım, bu sonbahar gibi.

Buraya uzun zamandır uğramadım. Uğramayışlarımın birazı, kendimi bulamayışlarımdan kalma. Birazı da aksine bütünlükle kendimde olup da buraya yabancı hissetmelerimden yana. Her ikisini de koyuyorum yan yana, hepsi beraber bana bu sonbaharın bahşedeceği bir vedadan hatıra.

Sanki gitme vakti geldi gibi, burayı bir geçmiş zaman sekmesine bırakıp yol alma zamanı geldi.
Sadece gitme değil, yürüme değil, alınacak yolu yürüme biçimini de değiştirme zamanı geldi.
Bundan seneler önce -seneler mi olmuş gerçekten- çok sordum kendime, şimdi değilse ne zaman diye.

İşte şimdi,
Şimdi dönüyor mevsim. Kimi sabah bulutlu, kimi sabah güneşli.
Zamanı geldi şimdi

Bağlanmadan, bırakmayı öğrenemiyormuş insan.
Bırakmadan da başlamayı.

Bırakıp bitirmekle, kaybedip yitirmenin aynı şey olmadığını öğrendim.
Kaybediyorum sanıp da yine de göze alıp bırakınca öğrendim.

Bu sonbahar veda edip uğurlayarak, geleni de karşılıyorum şimdi.
Üstelik, uğurladıklarım yitenlerim olmayınca karşıladıklarımda bana yabancı düşen yenilerim olmuyorlar. Tanıdıklar, güzeller, sanki hep beni bekler gibiler.

İşte şimdi.
Hoşçakal Küçük Kırmızı Deniz Yıldızı
Uğur ola...



21 Ağustos, 2015

Konak

Duramadım yerimde,
Hep gittim bu yaz, hep geri geldim.
Gitme isteğim o kadar güçlüydü ki, kürkçü dükkanın adresini değiştirmeyi düşündüm.
Vaz geçtim.
Kürkçü dükkanıydı çünkü o, değişse adresi olmazdı.
Ailemdi, canımdı, gerçeğimdi, rüyamdı...
Gitme isteğim o kadar güçlüydü ki, git istiyordum.
Ailemden, canımdan, gerçeğimden ve rüyamdan sen gitmedikçe ben gidiyordum.
Geri geliyordum sonra.
Kürkçü dükkanıydı çünkü o, kendinden gidemiyor ki insan...
Kendimi iyi hissettiğim her yeni gün doğumu,
Yeni bir kabullenişin sabahı oluyordu.

Rüyalarımı paylaşmayı öğrendim,
Düşünmeden, kendiliğinden, farketmeden...
Rüyalarımı başkasına gelecek olarak sunmayı kabullenerek.

Hiç sormadım.
Bunca yıl sessizce duymaya alıştığımdan,
Duymadan bildim, görmeden tanıdım.
Sonra yine gittim,

Yaz bitmedi,
Sızım henüz dinmedi.
Öfkem sakinledi, duruldum biraz.
Suskun sözlerim tamamen bitmedi,
Eksildi, zamanla azaldı biraz.

Yanlış olan sen miydin, ben miydim yoksa sadece konak mı?
Kimseye haksızlık etmek istemem,
Hikayenin tüm kahramanlarını sevdim.
Sevdikçe yüreğimden kan aktı,
Tenim başka acıdı, yüreğim başka.
Belki sadece yanmış bir konaktı...

Bir kabulleniş gecesinden;
Hikayenin "tüm" kahramanları ayması... 

https://www.youtube.com/watch?v=L00nomEI4Bc
 










02 Mayıs, 2015

Balon... İp...

Toplu fotoğraflardaki yerini ezbere biliyorum.
Geçen yıl bu zamanlar ne yaptını...
Ondan önceki yıl...
Ne düşündüğünü biliyorum,
İçinde olduğun halin sana ne hissettirdiğini...
Yükü en ağır olanı ne biliyor musun?
Hissettiklerini dışarıya nasıl yansıttığını biliyorum.

Her neyse, her neyse...

Mina Vaganti
Değirmendere

24 Nisan, 2015

Bir an...

... beynimden vurulmuşa döndüm, diyecek oldum. Sonra aniden sustum.
Ben zaten hergün bin kere yüreğimden vuruluyordum.

21 Nisan, 2015

Her neyse

Sen yine kendine pay çıkarma diye,
beklenmedik ve ani bir ölüm düşlüyorum kendime.
Bin yılda bir olan bir vapur kazası bir sabah...

Çok şık olmaz mı? İşe giderken boğazın sularında kalıvermek...
Söyleyecek sözün kalmadan ardımdan
Herkesin süratle unutacağı bir hikaye
Seni hep, beni yutan suların üstünden geçmeye mahkum edecek bir hikaye

Her neyse, her neyse...

04 Nisan, 2015

Önüm arkam sağım solum acı

Bu aralar uğraşı konum; acı.
His elementimiz acı. Acıyla yoğrulmaktan yol aldı, öğrenip bildiği için değil ama yorulup tükendiği için kendim.
Şimdilerde, acıyı taşıyıp devam edebilmekle uğraşıyor kendim. Onu kabul edebilmek, pratiklere taşıyabilmek, kimseyi suçlamadan bana ait olmasıyla kendimden geçip gidebilmesini, gitmeye hazır değilse kalacak olabilmesini araştırmaya çalışıyor halim.

Acıyor çünkü... Güldükçe bir yanım kahkahalara boğulurken çok, çok acıyor diğer yanım.
Geçer?
Geçmez.
Geçebilse, bin kere geçerdi kendim.

İyi gelir deniz havası, tızlu su yaralarımı acıtır....

02 Mart, 2015

Bırak Gitsin...

onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.

bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin.

o senin en ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin.

b.k

24 Şubat, 2015

Kesif

Bu gece bir sey daha kesfettim.
Hayata kızıp küsüp küfredip yine de orada kalıp sonra kabullenip barışıp yeniden sevmeyi de sayende  öğrenmişim.

Sana kızıp küfredip küsüp ama yine de yanında durmayı, seni içimde büyütüp taşımayı beceremeseydim, hayatla nasıl baş edecektim?

Eğer sana "her şey için teşekkürler ya da sana çok şey borçluyum" dersem -ki yakın bir zamanda diyeceğim- bunu da bil olur mu, bunu düşün.

Akyaka, kış tatili kaçış tatili...
Yolumu keşif tatili...
Tatilin durma olduğunu bilme tatili...

15 Şubat, 2015

Her Yeni Dogan Gun

Yeni bir canimi acitacak kare ile karsilasmaktan o kadar sıkıldım ki, artık karşına geçip "acımadı kiiii acımadı kiiii" diye bağırıp sonra da sağlam bir tokat atayım da kendine gel istiyorum.

Ha bir de, bir an bile olsa içinden o sahip olma ve ait olma hırsı geçip de bu hırsdan hız alıp yürümeye başladığın da öyle zavallı ve aci görünüyorsun ki...

Neyse... Hayırlı pazarlar olsun.

08 Şubat, 2015

Biliyorum!

Sana sorulanın cevabını ben dünden biliyorum.
Dünden biraz daha önceden hatta,
Belki daha da önceden...

"Sen'in" sorduğunun cevabını biliyorum demiyorum,
Seninle kavga etmeyeceğim.

Cevapları biliyorum, sormadan da biliyorum.
Ve biliyorum, kavgamı kendimden başkasıyla etmeyeceğim.

Dinleyelim o halde, biliyorum!

http://youtu.be/NikU81CfZYc

05 Şubat, 2015

"kabul"


7 yılı kabul
Şimdi dur
Aradaki 7 farkı bul
Aynı fotoğraftaki mutluluk ve hüzün arasında bir dur
7 fark üstünde 7 kez dur
7 yıl hikaye kur
Koştur, sustur, sev dur
Kabul!
Kaybol, kaybolup gittiğin yerde dur
Kiminin mutluluğu, kiminin iç sızısı kabul
Bir kez dur
Önce kendini
Sonra beni bul
Unutur, kabul
Önce beni bul
Sonra seni unuttur
Kabul
Her kabulde 7 kat ah ile dur

26 Ocak, 2015

27. Yaşım...

27. yaşımdayım.
7. yılımdayım.
Bu yaşımdan, beni terketmeni diliyorum.

Evet, artık beni terketmelisin. Bunca yıldır sarıp sarmaladığım, canı yandığında canımdan çok acıdığım sen, artık benden gitmelisin.

Beni büyüttün sen. Çaresizliklerin altında ezilirken güçlü olmayı, sabırla sınanmayı, kıskançlığı öfkeden ayırmayı öğrettin. İçim parça parça olmuşken gündelik hayatın içinde kalmayı...

Sana kızmıyorum. Varlığına, bunca yıl gelip sana verdiğim değerin üstünde oturmuşluğuna kızmıyorum. Kızmıyorum çünkü sahiplendim ben seni; kimsesizlikten hırçınlaşmış bir çocuğu sahiplenir gibi. Seninle yaşamayı öğrenmeyi seçtim, kavga etmeden, kırıp dökmeden. Ve sayende herkese nasip olmayacak hislere düştüm. Gözümün önündeyken özledim, içinin taa en dibini görüyorken, aklından geçeni okuyorken bilmezden geldim. Sustum mesela, sen bana yalanlar söylerken sustum. Hatta sen yalanlarınla vicdanını rahatlatmaya çalışırken sustum. Güldüm, "bak işte başkası var bende" diye gözümün içine bakıp canımı acıttığın her an güldüm.

Bana yaşattığın hiç bir his için sana kızmıyorum. Eksiği, yitiği, tükenmişi hayatımda tutmayı öğrettiğin için müteşekkirim hatta. Ben seni içimde büyütürken, beni büyüttüğün için. Ama bile isteye, kendince bana gözdağı vermek, duvarlar örüp haddimi bildirmek için canımı acıttığın her an için, canın çok acısın istiyorum. İçin ezilsin, vicdanın acısın istiyorum. Acısın ki, sen de büyü. Kimsenin canını böyle acıtmayı kendine reva görmeyecek kadar büyü...

Bunca yıldır döktüğüm her bir göz yaşına kefilim.... Kefilim büyüttüğüm tüm duygulara...
27. yaşımdayım.
7. yılımdayım.

Artık benden, git istiyorum. Bunca yıldır gelmediğin yerde, görmemezlikten geldiğin ama varlığını çok iyi bildiğin saf bir sevgiyle süren saltanatın bitsin.

Bu yaşımdan, beni terketmeni diliyorum.
İçimdeki varlığın, nefes olsun havaya karışsın.

30 Kasım, 2014

Deli-ri-yorum!

Senin için intihar edecek kadar deliremedim,
ama seni intiharı düşleyecek kadar sevdim.

Az mı?
Çok mu?

Kime fazla, kime azsın sen?
Ben mi sana fazlayım, sen mi bana yoksun?
Yoksun.
Yoksunum,
Biraz da yoksul.
Yoksulluk yoksunluğa yol açar da,
Yoksun.

Yoksun ya, yoksunum.
Ben de sen çoksun,
Ben yoksun...
Yoksulluk değil demek ki sebep,
Yoksun
Yoksunluğumsun.

16 Kasım, 2014

Korku...

Bazı korkulardan kaçış yok hayatta...
İçini titreten korkusundan uzaklaşamıyorsun sevdanın...
Korkmamak için ne lazımsa o yok sevdanın içinde.
Sevmeklerde korku var... Aidiyette bağlanmak, kendi unutmak var.
Arttıkça değerlerimiz, etrafımızı sarıp sarmalayan bağlar var.
İçinden rüzgara karşı koşmak gelirken yerinden kıpırdayamamak,
Ya da kıpırdamal bile istemezken koşturmaya çabalamak iş güç telaşında

Daha ne demeli bilmiyorum.
Yazılacak koskoca bir öykü varken kelimesiz kalmak...
Sana gelmeyen, hep gidecek...
Sen severken korkacaksın hep...

10 Kasım, 2014

Kaçış Reçetesi

Sonbahar depresyonundan uzaklaşmak için bir yöntem olarak evde zaman geçirin.
Bilgisayardaki dosyalarınızı düzenleyin, arşivlerinizi güncelleyin, haftalık programı takip ederek ders çalışın. 
Tüm bunları yaparken iyi müzik dinleyin ve aralarda bir kaç bölüm dizi izleyin.
İzole mutlu dünyanız haline gelmeye başlayan odanızdan çıkmayı da unutmayın. 
Odanızdan çıkıp aileniz, sevdikleriniz için limonlu kek yapın, tahinli kurabiye yapın. 
Bir de çay koyun, fırını kapatmadan demlenmiş olsun. 


Bir başka yöntem olarak da; dışarı çıkın. 
Serin ama güneşli, kuru havanın ve incecik yağmur yağan gecelerin tadını çıkarın. 
Eskiden tek başınıza yapmayı sevdiğiniz şeylere zaman ayırın. 
Binaların yüzlerine, cephelerin öykülerine bakarak dolaşın sokaklarda. 
Öneri olarak ismini duyduğunuz mekanlarda yeni mönüleri deneyin, sokak lezzetlerinin izini sürün.
Kitap okuyun edepsizce, iştahla.  
Bir kokteyl ısmarlayın kendize, festival filmleri için - gitmeyeceğinizi bilseniz bile- program yapın. 
Tanıdıklarla karşılaşın olmadık zamanlarda; yıllardır görmediğinize aşina, her gün gözünüzün önünde durana yabancı olun. 
Konser çıkışı geç saatlerde üşümek için konsere gidin. 
Son vapuru kaçırmak için köfte ekmek yiyin. 

Bir içeri de, bir dışarıda.  Ya açık ya kapalı. Ya saçılmış ortalığa ya kilitli kutuda. Ya gider senden sen gelsin isterken, ya gelir sana gitsin diye gözünün içine bakarken. Evet evet, denge falan filan da, hayat ya mani ya depresyon iste gerek yok galiba fazla uzatmaya. 

15 Ekim, 2014

Suz...

Sessiz fırtınalarda kavga edip, çığlık ata ata birbirimize küsüp, cümle aralarında barışırdık biz.
"-dık"... Geçmiş zaman.
Geçmiş ola...
Mı?
Geçmişi geçe, geleceğe kala mı?
Sonsuz...
Onsuz...
Suz...

08 Ağustos, 2014

Sen uyurken ölüyorum...

Geceler uyur
İnsanlar ölür.

İnsanlar gider,
Masumlar ağlar.

Korkma benden...


















06 Ağustos, 2014

Nankörlük, İyilikten mi Beslenir?

Ne çok oldu uğramayalı buralara...
Dilimdeki kelimeler yüreğime yetince, sesiz sözlerime de dönmez oldum yüzümü...

Hatırımda kalan geçmiş zamanlar, hep iyi gün anıları. Ne tuhaf, hızla unutuyor beynim, unutturuyor geçmiş zaman yaralarını...

İyi olma eğiliminde demek ki bünyem, iyi olmayı kim istemez ki hem...
Evet hüzün de güzeldir yaz akşamlarında, hatta serin sonbaharlarda gün batımlarında.
Ama iç sızısı başka...

Nedeni var elbet, ama sözcükleri yok söylenecek.
Anlat diyorsunuz da, ne söyleyeyim?
Bunca zamandır nedenini demediğim iyiliğin sızı hali nasıl söz olur uçar ki?

İnsan gökyüzünü de, hapishanesini de kendi yapıyor kendine. Tercihleriyle, hisleriyle, bakıp gördüğü, dinleyip duyduğu ile...
Bakıp görmemek, duyup işitmemek, 'mış gibi' yapıp geçmek de mümkün elbette anların yanından.
Mümkün mü dersiniz? Gerçekliğini ölçemediğin, kudretini es geçemediğin, nefesinden bile ayırt edemediğin ruhuna dolmuş bu hisle?

Hani affım yoktur bazı insan hallerine, bunu geçen 26 yılda öğrendik, bilirim.
Bu içimi parça parça eden hali de affedecek değilim de,
Biraz daha gezinsem kelimeler arasında,
Hani az daha,
Az kala,
Bu iç sızısı halinin sersem eden, düşüren, hırpalayan yanını değil ama,
Senden ötürü oluşunu sevecek gibiyim.
..

09 Kasım, 2013

Uzak - Yakın

Uzaklara dalıp gidince gözler, boşlukta asılı kalınca bakışlar hemen gelir akla hüzün.
Sanki hüzün dediğin şey, acımak dediğin şey, kırılıp dökülmek dediğin şey uzaklardaymış gibi... 
Komik... 
Yaşadığımız anın esas öznesi olan tüm bu "şeyler", ağırlığından korkup da emanete bıraktığımız bavullarımız gibi... Bizim ama başkası baksın ona, ben gelince alırım yolculuk zamanı... 
Oysa ki, en çok en yakınımızdan sebep içimize baktığımızda acıyor canımız... Ne kadar yükseğe ve ne kadar güçlü uçarsan uç, kanatlarının altında kimsenin görmediği yerlerde bir sızı... Kağıt kesiği gibi görünmez ve ince ama uzun ve sessiz sızı... 

Çok korkuyorum bazen, derin derin bakarken içim çok acıyınca gözlerim içime kaçacak diye... Dibe dalmak değil de, dibe indikten sonra tekrar yüzeye çıkmak için vermek zorunda kalacağım o yavan mücadelenin içinde kaybolacağım diye... 

İç sızı... yürek acısı..
ama geçer. 
geçer demeyelim de ya da, alışılır. 
evet alışırız. 
ölürüz ve de alışkanlıklarımızda, unutmak lazım çünkü. 
ölmek lazım, başka "şeyleri" kabullenmek lazım çünkü. 
ölmeden zor çünkü. 
ölmeden zor.
zor. 

28 Eylül, 2013

Pusula...

Uzun yolda pusulasın küçük kırmızı deniz yıldızı.. Sana borclu olan varoluşlar kadar, senin de varlığını borçlu oldukların var.. 

Ördek Başlangıç Eğitimi

02 Eylül, 2013

Eylül'e Mektup

Sevgili Eylül, 


Hep biraz kafası karışık ama umut ve heyecan dolu gelirdin. Bu sefer yoğun ve yorgun geldin. Ama olsun, şu an içinde olduğum ve hayatımda olan herşeyi seviyorum, varsın beni yorsunlar.

Sevgiler...

06 Ağustos, 2013

zamanı gelince...

İz düşümü olmayan öfkelerimizle,
Ne yaparsan yap belirsizlik mevsimi için mutsuzluk getiren dönemlerde...

Şükür ile isyan arası çok ince...

Kendime sussam şimdi, konuşurum belki zamanı gelince...

04 Ağustos, 2013

bazen bilezik bazen kelepçe...

Huzur sanıp kaçtığımız kuytular, günü gelir hayatımız boyunca taşıyacağımız kabullenilmiş ve sessiz sedasız mutsuzluklarımızın başlangıcı olurlar. 

06 Haziran, 2013

Zor Ama Güzel

Çok farklı günler yaşıyoruz, tarihte yer edecek, zor ama güzel.
Ve ben senin özlemediğini gördükçe ne kadar çok özlediğimi farkediyorum seni, zor ama güzelsin özlemin içinde.

Bir iyelik ekli kelimem var ama erken, yıllar olmuş geçen zaman daha dün gibi. Zor ama güzel vaz geçmeden beklemek seni. Unuttup unutup yeniden görmek zor ama güzel...


19 Mart, 2013

Kimden Ötürü?

Bazen ararken kim olduğumu, dönüp baktığımda halimin ne olduğuna güzel cevaplar buluyorum. Ve biliyorum, ben ötürü olmaktan çok geçmişimde ve hatta bugünümde bu etkiyi yaratabilmek için çabalayanlardan ötürü içime sinen cevaplarım... 

Benim üzerime alınıp kenara koyabileceğim inanmak, güvenmek, fırsatları iyi değerlendirmeye ve layık olmaya çalışmış olmak olabilir. İyi şeyler hep, dünyamız daha iyi olsun diye çabalayanlardan ötürü... Gurur mu kelimenin tam anlamı emin değilim ama varlıklarının bir anlamı olduğunu unutmalılar...