16 Kasım, 2010

Bayram Rüyası

Uyuyordum ben aslında.
Belki de uyanmıştım görünmez olana.
Belliydi, sarısının kırgınlığından, ışığından, yaprakların yorgunluğundan
Ve gözlerindeki huzurdan biz insanların.
Tüm telaşlarıyla bitenlerden,
Bal damlalarının yanaştığı göz kapaklarından,
Ve bahara hayal kurma zamanını karşılamaya hazırlanmalardan.
Belliydi,
Sonbahara az kala, yazın sonuydu işte.

Toprak birazcık suskun. Bitirmiş,söylemiş tüm öykülerini bahardan bu yana.

Sıvaları dökük ve bir hayli küçük bağ evinde,
Evin önünde bir oda,
Oda olmuş bir havuz
Henüz mermer döşenmemiş çimento zemininde havuzun,
Yüzüm, yüzüm, yüzümüz.
Yüzüyoruz habire.
Su berrak mı berrak, mavi mi mavi.
Ufacık bir pencere, çatısı olmayan odada
Ve güneş, pencereden geliyor yüzümüze.
Yüzüyorum, yüzüyorsun habire.
Yüzümüz var,
Bir birimize saklı, birbirimize emanet.
Ben ne isem dört sene, sen O' sun.
Asmalardan üzüm yiyip, saçlarını kurutuyorsun.
Hadi gel, diyorsun. Gün batmadan bir kez daha.
Yaz bitmeden, yazın bittiği bu akşam gelmeden bir daha.

Son kez gözümü kırpıp yaz güneşine,
Nefesimi bırakıp suya, yüzüyorum habire.
Gülüyorsun. Gülümsüyorsun, gel diye.
Dilin suskun, biraz tedirgin.
Hoş gelmiş gibisin yepyeni bir yere.
Aslında gelsen, ne hoş gelirsin.

Küçücük bir odaya sığdırıp ta derya denizi,
Küçük kare pencereden damlayan güneşte güneşlenip te
Yüzdükçe yüzüyoruz habire.
Yüzüm var, yüzün var, yüzümüz var birbirimize.

Hiç yorum yok: