31 Temmuz, 2010

Summer School, Gallipoli

Anadolunu topraktan müvellit yerinden, içinden başlayıpta güneyine, güney doğusuna ve kuzeyine bulaşıp avrupasında bile anadolu bulaşmış İstanbul'a döndüğümüz "teknik gezi" den sonra birde "summer school field trip" yaptık, Gelibolu'ya...

Ortak şeyler konuştuk zaman zaman ama sonsuz farklıydı, ruhum bile.
Hangisi daha anlamsız - anlamlandırması zor olduğundan - emin değilim; teknik gezideki ermiş huzurum ve dinginliği mi ruhumun, yoksa diğeri mi? her zamanki gibi olan mı yani?

Bilmem kaç bin kez feribota bindik, cephe cephe Gelibolu'yu gezdik.
Saksılardaki semizotlarına, gecesini dolunaya hazırlayan gün sonrası denizine musallat oldum.

Görmekten çok baktım bu kez, görmeyi öğrenmeye çalışır gibi baktım.
Önce inanmak istemedim sadece baktım, sonra gördüm.
Ben bir düşten vazgeçtim.

İnsanları eğlenirken, çalışırken, yemek yerken, yüzerken, sohbet ederken tanımaya çalıştım.
Kadınların hemcinslerini salak kendilerinide alemi çarpan cin sanmaktaki alışkanlıklarına bir kez daha güldüm geçtim. Saklı niyetler herkesin herkese karşı sonsuz söz hakkı sahipliğine tepki mi yoksa güvensizlik mi kendine anlamaya çalıştım. ikna edici bir cevabım hala yok elimde.

Bi akşam -son akşam- sinirlendim, öfke değildi yanlızca. Anlam verememezlik, birikmişlik, ve insanın insana olan tavrına itirazla,  isyanla dolu bi kaç kelime işte. öyle bir ruh hali. çanakkale boğazına bağıra bağıra ağladım, nefesim kesildi bi ara öksürmek zorunda kaldım. Su veren oldu, ilk anda teselli edenin üzerine. Suyu içtim. Her yudumunu sadece boğazımı dindirsin diye değil, ruhuma iyi gelsin diye aynı niyette olanların, gördüğümü görenlerin olduğunu düşünerek içtim.

Sakinleştim.

Sonra uyudum yolda.
Sonra Atatürk havalimanında.
Sonra Samsun'da.
Atakumda, 19Mayısta ve Amisos'da.

Sonra İstanbul.

Hiç yorum yok: