23 Mayıs, 2011

Huzursuz Gece

Dün, yaptığı ayrılık konuşmasından sonra ne sözü bozmadan ne de nişanı atmadan "medeni", akıllı uslu açık fikirli insanlar gibi akılcı kararlarla koruyabileceğimizi düşünmüştük ilişkimizi.

Ben, kaybetmişlik, kaybedilmişlik, kırgınlık, öfke, can acısı ile harmanlanmış tepkilerimi dizginlemiş, kendimi dindirmeyi, ferahlatmayı başarmış, kararımı uygulamış ama görünür gerekçelerini yumuşatmış idim. Kimseye söylemedim, gece beni bekleyen ateş böceklerinin yanı sıra gözümde yaşlarımında olduğunu. Kötü çocuk olmamamak için değil, her şart ve koşulda sevebilmeyi öğrenmek için.

Bu sabah, gecenin keyf saatlerinden bu yana, dalgalanıp çoşmadan sessiz sakin yine aynı kavganın içindeyim. Hepimiz, ikimizi ve kendimi evirip eçirip, ayrı ayrı yada birlikte düşünüp durmaktan bir adım beri geldim. Kendimleyim.

Benliğimden taviz vermek mi, egomun bir kıyısından vazgeçmeyi öğrenmek mi? Bana bu kadar zor gelenler, bunca kolaysa, hele de neredeyse hayatta her öğretiyi beraber kurduğumuz insanlara, nasıl bir yanılgının içindeyim?

Sözde - konuşulmadan- herşeyin hallolduğu o çıkmazımızdan çıkabildik mi emin değilim. Ben çıkamadım, çıkmazın derinlğini de sana anlatamadım. Kendimce kabullendim, denedim, güvenmeye inanıp bir şans verdim. Suistimal edildim, yine bağıra çağıra defalarca söylediğim o yere konumlandırıldım. Senin yarattığın ve sana ait olan çıkmazda ben kaybolup kırıldım. Kırıklarımı darbelerini nerelerde aldığımı şaşırmış, durgunlaştıkça derinleşen bir acıyla kıvranırken ben, sen göklere çıktın ha çıktın. Mutluğun, mutluluğumdu ama ufacık bir kontrolden aciz kaldın ya, bana tüm çıkmazların kapılarını bir kez daha açtın.

Ben artık, o çıkmazların içinde hissetmiyorum kendimi.O çıkmazı sen hiç göremeyeceksin anladım. Git gellerinde duracağım yeri düşünyorum, ne kadar sana yakın olmayı başarabilirim bu halde. Peki ya tek taraflı adımlara daha ne kadar var takatim?

Üç kez ben yokum demek için düşündüm; ilki gelmeden önce idi, zamana bıraktım görelim dedim. İkincisi geldikten sonra gördüğüm manzaraya ilişkindi, ben gidiyorum dedim. Üçüncüsü dün gecenin daveti idi, bu güvendiğime kendimi inandırmak ve senin iyi niyetine, samimiyetine, güveni haketmişliğine inanmam için bir fırsat diye düşündüm, seni reddetmedim ve zamana bıraktım. Bu üç karardan iki zamanda yanılgıyı yaşadım. Yanılan ben miyim diye sorarsan, hiç sanmıyorum. Ben sadece taviz verendim, yanılgı senindi. Tasavvur ettiklerinle gerçekleştirdiklerin arasındaki eğrilikte dolandın ha dolandın.

Şimdi, kendimle ilgili bambaşka bir kavganın ardındayım. Ve acı olan ne biliyor musun? Tek bir sözüm bile yok sana söyleyecek, verecek tek bir tepkim yok.
Ben bu sessizliğe, buranın tesadüfü iletişimlerine kendimi bırakıp senin o tanıdık hallerinden, "biz"in ihmal edilmişliklerinin acemice gönlünü almaya çalışan "iyi niyet" eylemlerinden mümkün olduğunca uzak olmak istiyorum.

Ne acı değil mi bunları söyliyor olmam? Sanki imkansız gibi. Bizim o masal gibi akıp giden herşeyimizin kıyısında bunları hissetmem? Çok mu büyüttüm yoksa? Biz hiç birşeyi küçük yaşamadık ki ama... Kocaman sevdik, kocaman güldük, kocaman yedik içtik, kocaman yürüdük sokaklarda...

Nefes alırken canım acıyor; inanamıyorum buraya kurduğumuz hayaller, içinde bulunduğum coğrafya ve taşıdığım hislerin tezatlığına.
Başarabilirsem, susacağım sana, çünkü konuşursam ayıp olacak Yaratan'ın bunca cömertliği arasındaki bu coğrafyaya, yüreğiyle iş yapan bunca güzel insana.

KaBak Vs.'ye sevgilerle.

Hiç yorum yok: