23 Nisan, 2011

Dün...

... birşeyler yazmak istemiştim istiklal'de adımlarken.
İlk tetikleyen, yıllardır ilk kez İstiklal'de Cuma namazına doğru olan hareket akışı ile karşılaşmak oldu. İlk kez, camiye doğru ve cami önünde bir bedenler korosu uğultusu duydum istiklalde.

Zencefil'e mi yoksa Mavra'ya mı karar verememiş bir halde biraz daha yürüyünce şöyle, İnci Pastanesi vitrinlerinde farklı bir görüntü çarptı gözüme; paskalya yumurtaları.

İstiklal'e ilk geldiğim günü düşündüm. İstiklal caddesinde yürümek bile korkuturdu beni; hem orada olmak başlı başına bir tehlike unsuru idi hem de çok kalabalık, ne idüğü bilinmez bir kalabalık.
İstiklal caddesinde yürümeye alıştığımda, ara sokaklar ürküdürdü beni hala, kaybolmaktan da çok korkardım. Kaybolmaktan kimseye bir zarar gelemyeceğini anladığımda, istiklal caddesinin bir alt paraleli, galatanın sokakları ve cihangir birer muammaydı hala. Galatanın sokaklarını, Cihangirin pıt diye galataya bağlanıverne tomtom yollarını, tarlabaşı bulvarını ve dahası tarlabaşının mahalleleri ve sakinlerini zamanla tanıdım.Okuduğum bölümün hakkı var, istediğim bu hali çokca o sağladı bana.
Sonra, şimdi ne hissediyorsun? diye sordum kendime. Sanki dünyanın en güvenli yeri, İstiklal gibiydi.

İstiklal'e ilk gittiğimde Neredesin Firuze'yi izlediğimiz sinemada bir film izledim.

Hiç yorum yok: