16 Ağustos, 2012

Böyle Geceler...

Böyle gecelerin sabahlarında hep bir ses bekliyor insan, bir mesaj. Evrenden, doğadan, arkadaşlardan, dosttan, adı olmayan sevgiliden...

Gökyüzünün seni sarması güven verirken, kafanı kaldırdığında gördüğün gecenin fazla geldiği gecelerde yani...
Söylediğin, söylediğini duyduğunu bildiğine söylediğin ve söyledikçe sustuğun geceler... Ağlamak ya da ağlayamamaktan bitkin düştüğün... Konuştuğun, konuştuğun, tüm zehrini atıp barış için beklediğin... Uykuya susadıkça uyumanın fazla geldiği gecelerde yani, kendini sokaklara attığın ama kaçtığın eve geri döndüğün...

Geçmişle o an arasında bir sünger çekmek için hevesle beklediğin gecelerde, bir sonraki cümlenin yeni bir sabah ile yeni bir şeye kurulması için sabırsızlandığın gecelerde yani...

Hiç ses gelmeyeceğini bile bile, belki de kaçmak için kendi sesinden, beklersin işte bir ses gelecek diye.
O ses gelmez, o öyle bir sestir ki, geldiğinde duyabilmektedir kişinin marifeti... Duymak için susmayı ve yüreği susturmayı öğrenmeli....

 15 Ağustos'12
Bir Çengelköy gecesi, ya da erken sabahı işte... 

Hiç yorum yok: